17 Ekim 2025 Cuma   

İlyas ÇAĞLAYAN / Tiyatrocu / Oyuncu / Kültür - Sanat

SANATIN İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜ

 

İnsanoğlu, var olduğu günden bu yana acısını da sevincini de sanatla ifade etmiştir. Mağara duvarlarına çizilen ilk resimlerden tutun da bir köy meydanında söylenen türkülerine kadar sanat, aslında hayatın en güçlü şifa kaynağıdır. Çünkü sanat, kelimelerin yetmediği yerde ruhun diliyle konuşur.
Bugün modern psikoloji “sanat terapisi”nden söz ediyor. Resim yapmak, müzik dinlemek, heykel şekillendirmek ya da bir sahne performansına katılmak, yalnızca bir hobi değildir; aynı zamanda ruhsal iyileşmenin en önemli araçlarından biridir. Çocukların çizgilerle ifade edemediği duygularını kâğıda dökmesi, yaşlı bir bireyin sahneye çıktığında yeniden gençlik heyecanını yaşaması ya da bir hastanın müzikle tedavi sürecini kolaylaştırması bunun en güzel örnekleridir.
Aslında bu kadim topraklarda sanatın şifaya dönüşmesi hiç de yeni değil. Anadolu’da “saz” dertleşmenin diliydi. Mevlevi dergâhlarında ney sesi, ruhun arınmasını simgeliyordu. Osmanlı döneminde Edirne Darüşşifası’nda hastalar musiki ile tedavi ediliyordu. Bugün modern tıbbın bilimsel makalelerle açıkladığı pek çok şeyi atalarımız yaşamın içinden zaten keşfetmişti.
Sanatın iyileştirici gücü; sadece bireysel değil, toplumsal bir olgudur. Bir konser salonunda aynı melodiyi paylaşan yüzlerce insan, ya da bir tiyatro sahnesinde aynı kahkahayı atan izleyiciler aslında fark etmeden kolektif bir terapi yaşar. Çünkü sanat, yalnız olmadığımızı hissettirir. Sevinçlerimizi çoğaltır, acılarımızı azaltır.
Yerel yaşamda da sanat, toplumsal yaraları saran bir merhem gibidir. Küçük bir kasabada düzenlenen resim sergisi, sadece tabloları değil; insanların birbirine olan bağlarını da renklendirir. Bir köy okuluna götürülen tiyatro oyunu, çocukların hayal dünyasını iyileştirir. Mahallede kurulan bir müzik atölyesi, gençlerin enerjisini doğru kanallara yönlendirir. İşte bu yüzden sanat, yalnızca estetik bir uğraş değil, toplumun geleceğini şekillendiren bir iyileşme aracıdır.
Bugün şehirlerimiz giderek betonlaşırken, gündelik yaşamın stresi hepimizi kuşatırken aslında en çok ihtiyacımız olan şey, ruhumuzu besleyen bu nefes alanlarıdır. Bir müzeye gitmek, bir konser dinlemek, bir kitapla baş başa kalmak veya sadece elimize bir fırça alıp renklerle oynayabilmek… Bunların hepsi bir terapi seansından farksızdır.
Sanat, bize kendi iç dünyamızla yüzleşmeyi öğretir. Renklerle, seslerle, sözlerle, hareketlerle ruhumuzun gizli odalarını açar. Ve her odadan biraz daha arınmış, biraz daha güçlü çıkarız.
Unutulmamalı ki sanat bir lüks değildir. Tam aksine, hayatın devamlılığı için temel bir ihtiyaçtır. Nasıl ki bedenimiz için besine, suya ve havaya ihtiyacımız varsa; ruhumuz için de sanata ihtiyacımız vardır.
Belki de bugün en çok yapmamız gereken şey, kendimize şu soruyu sormaktır:
“Sanata hayatımda ne kadar yer açıyorum?”
Çünkü sanat, ruhumuzun en derin yaralarına bile sessizce dokunur, bize görünmez bir şifa sunar. Ve o şifayı alan insan, hem kendisine hem de yaşadığı topluma daha umutlu, daha güçlü ve daha üretken bir şekilde döner.
Son söz olarak diyebilirim ki: Sanat, bir lüks değil; tam aksine insanın ruh sağlığı için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Ve bu ihtiyacı karşılamak, bireyden topluma uzanan en güçlü şifa yolculuğudur.
Kendi ŞİFA YOLCULUĞUNUZU bulmanız dileğiyle...

Tarih: 16 Ekim 2025 Perşembe    Hit: 1087




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol