İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırımın, medyatik açıdan 2. senesine; tarihi açıdan ise neredeyse 78. senesine girmek üzereyiz.
Dünyanın dört bir yanında meydanlara akan yüz binlerce, milyonlarca kişinin sesi, tek bir çığlık olup masum, silahsız, kimsesiz, çaresiz insanların üzerine yağdırılan bombalara karşı duruyor. Hükümetler, soykırım silahının tetiğini çeken silahları 21. yüzyılın Nazilerine göndermeye devam ederken, milletler mazlumların yaşadığı zulme ışık tutmaktan vazgeçmiyor. Katolizmin merkezi Roma’dan, Endülüs’ün rüzgarlarının hala estiği Granada’ya; dünyayla alay edercesine Gazze’den turistik bir tatil beldesi gibi bahseden Trump’ın Amerika’sından bir kısmı hala Birleşik Krallık adı altında ve o krallığa ‘rağmen’ İngilizlerle bir arada yaşamaya mecbur kalan İrlanda’ya; sömürgeci İngiltere’den Fransa’ya kadar; iktidardaki liderlerin durduğu yerden bağımsız olarak ve hatta o duruşa ‘rağmen’ sokaklarda, limanlarda, evlerinin pencerelerinde, balkonlarında, işte şimdi de Sumud Filosu’yla gönül donanmalarında; insanlık için yüreğini ortaya koyup mazlumlar uğruna tek yumruk olan milyonlar, ne İsrail’in propagandasına ne sahte antisemitizm argümanlarına inanıyor.
İnsanlar, Filistinlilere atılan iftiraların hepsinin, İsrail’in bir itirafı olduğunun da 2 senenin ardından art arda gelen Filistin’i bir devlet olarak tanıma kararlarının, sadece sokaklardaki kalabalıkların gazını almaktan ve dostlar alışverişte görsün misali, uydurma bir duyarlılık şovu yapmaktan başka bir şey olmadığının da farkında. Sumud Filosu, işte bu farkındalığın, bu bilincin ve insanlık adına bir adım atabilmiş olma gururuna erişmenin azmiyle yola çıktı. “Çok seviyorsanız Filistinlilerin yanına gidin” ve “Yürüyüş yapmakla olmuyor, eyleme geçirin de görelim” alaycılığına tokat da attı, 21. yüzyılda gözlerimizin önünde yaşanan soykırım karşısında, çağı beraber paylaştığımız birilerinin bir şeyler yaptığını, en azından yapmak istediğini göstererek bir nebze olsun vicdan sahiplerinin içine su da serpti. Hiç değilse Birleşmiş Milletler’de Netanyahu’nun konuşması sırasında salondan çıkıp gidenlerinki gibi pasif agresif bir tepki vermekten öteye geçebildi. Esefle kınamalardan, kesinlikle kabul edilemez bulmalardan, akıl almaz zulmün bitmesi gerektiğine inanmalardan çok daha güçlü bir adım attı. Bütün gücü ve kanallarıyla, İsrail ordusundan dünyanın en şerefli ve ahlaklı ordusu diye bahseden İsrail ve İsrail güdümündeki medyanın saklayamacağı bir alçaklığı ortaya çıkardı. Hiçbir silahı olmayan aktivistlerden oluşan filonun kendilerine gıda ve su verilmeyen Filistinlilere yardım ulaştırmaktan başka bir amacı yokken; hareketi şiddet yanlısı bir yaklaşım olarak tanımlayıp aktivistleri alıkoyan İsrail’in, nasıl insanlıktan çıkıp çılgına döndüğünü, silahsız insanlara saldırmaktan ve zorbalık etmekten zerre kadar geri durmadığını bütün dünyaya göstermiş oldu. İsrail’in, Yahudilerin Holokost’ta çektikleri yüzünden mağduriyet ve masumiyet edebiyatı yaparak beynini yıkamaya çalıştığı toplumlar nezdindeki algısını yerle bir etti. Sadece bunun için bile, bu girişim çok kıymetliydi. Her gün çocuk, kadın, genç, yaşlı demeden insafsızca katleden, ellerinde beyaz bayrak sallayarak kendilerine çizilen rotaya ilermeye çalışan insanları dahi bombalayan, diri diri çocuk yakan, hastaneleri tuzla buz etmekle gururlanan, bombaladıkları bölgeleri vatandaşlarına gezdirmek için tekne turları düzenleyen bu terörist devletin ve yandaşlarının gerçek yüzünü görmek için Avrupalı beyazların ya da birbiriyle neredeyse hiçbir ortak noktası olmayan uluslararası aktivistlerin tutuklanıp alıkonulması gerekmiyor belki ama ne diyelim, eğer birileri için kırmızı çizgi bu olacaksa da olsun. Ne mutlu din, dil, ırk fark etmeksizin, sadece insan olduğu için ilk günden beri soykırıma dur diyenlere; ne mutlu tarihin doğru ve haklı tarafında yer alma ve hakikati haykırma şerefine erişebilenlere…
**
Gündemimizin sıcaklığı ne yazık ki yanıbaşımızdaki yangına rağmen dinmiyor. Meclis’teki Yasama Yılı açılışına katılmamaya karar veren CHP’nin Genel Başkanı Özgür Özel, Erdoğan için “Trump’tan meşruiyet dilenenlere Meclis’te meşruiyet kazandırmamızı kimse beklemesin.” demiş. Şimdi Erdoğan, Özel’in, Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğunun ilk günlerinde, İngiltere’den başlayıp tüm Avrupa’ya şikayetlerde bulunmasını, adaleti ve tepkiyi Avrupa’dan ve hatta İngiltere Başbakanı Starmer’dan beklemesini hatırlatsa acaba Özgür Bey’in cevabı ne olacaktı? Böyle dışarıyı işaret ederek yapılan meşruiyet ve icazet ifadeleri ne yazık ki çok talihsiz oluyor. Bunu ana muhalefet partisinin mütemadiyen yapıyor olması daha da içler acısı bir durum. Anayasa değişikliğinin eli kulağında olduğu bir dönemde, CHP’nin ısrarla kendini dışarıda bırakma çabası da aynı şekilde. Hala memleketin bütün siyasi ayaklarını öyle veya böyle aynı düzleme getirebilen, yıllardır girdiği her seçimi büyük teveccühle kazanan Erdoğan’a saldırarak bir yere gelebileceğine inanıyor CHP. Hala, iktidar yolunun, radikal taraftarlarına yaranarak açılacağını zannederek gitgide kendi içine kapanıyor. Fanatik muhaliflerin gazına gelip marjinalleştikçe marjinalleşiyor. Bunun sonucundan ancak ‘bin yıllık’ bir mağlubiyet hikayesi çıkacağı açık ama malum, görmek için görecek göz gerek. Ne mutlu kendini bilenlere, ne mutlu hakikat yoluna talip olmak isteyenlere… Vesselam.