Yaklaşık onbeş aydır ülkenin gündeminde olan, getirenlerin “terör” Dem’lilerin “etnik” sorun olarak tanımladığı konu üzerinde görüşmeler dinlemeler tamamlandı ve raporlama aşamasına gelindi. Daha adı üzerinde mutabakat sağlanamayan bir konu üzerinde anlaşma sağlanacağı beklentisi oluşturabilmek de siyasilerimizin mühendislik ve algı oluşturmak konusundaki alışkanlıklarının gem vurulmaz noktaya geldiğini tek başına göstermeye yeterli.
Başkanlığını aynı zamanda TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un yaptığı Milli Birlik Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, 5 Ağustos’tan beri bir kısmı kapalı olan oturumlarda defalarca toplandı. İmralı’ya Apo’nun ayağına bu milletin seçilmişleri dahi gönderildi son olarak. Şimdi sıra komisyon üyelerinin raporlarını ve görüşlerini sunarak “yasalaşma” aşamasına geçmelerine geldi.
Tabi komisyon bu çalışmaları yaparken bizler de kimi Kandil sakini hainin devlete meydan okumasına, sözde bir milletvekilinin Savunma Bakanlığı bütçe görüşmeleri sırasında Genelkurmay Başkanlığı da yapmış bakanın gözlerinin içine bakarak TSK’ya hakaret içeren ifadeler kullanmasına tanıklık ettik. Daha bunları hazmedemeden bir garip olay da Şırnak’ta yaşandı. Akp’lilerin kendisiyle gurur duyduklarını ellerine geçen her fırsatta tezahüratlarla ilan ettiği Barzani “bordo bereli bidonlarıyla” şov yaptı. Yetmedi kendisine tepki gösterenlere de en üst perdeden hakaret etti. Yaptığı yanına kar kaldı. Ülkeyi küçük düşürme girişimi içinse İçişleri Bakanı, yardımcısının da orada olduğu toplantı sonrasında soruşturma başlatıldığını açıkladı. Bence derhal kendisi istifa etmeliydi.
Açık söyleyeyim. Başından beri Terörsüz Türkiye kampanyasının bir maval olduğuna inanıyorum. Son yüzyılda önce tarikat şeyhlerinin, sonra Rumların, daha sonra Ermenilerin ve son olarak Pkk’lıların denemeleriyle zayıf düşürülmeye, gelişmesinin önüne ot tıkanmaya çalışılan Türkiye her zaman bu maşaların sapını elinde tutan uluslararası güçlerin hedefinde olacaktır. Hatta çok büyük siyaset bilimci, stratejist olmaya da gerek yok. Fizyoterapist ya da şantör piyanist olmak bile yeterli bu çıkarımda bulunmak için. Kaldı ki artık en uzun sınır komşumuz İsrail’in güdümüne girmiş durumda. İşgal ettiği Suriye topraklarından çekilmeyi bırakın daha da ileri gideceğini hayasızca dile getiren İsrail, Trump’ın sözde “hizalama” gayretlerini de cevapsız bırakacağını Filistin’den başladı göstermeye. Daha geçen hafta Trump’ın kendisine ayırdığı Gazze’de 52 bin yerleşimci için yeni bir girişime başlandığını açıkladı.
Başkanlığını “devletin ülkesi olmaz ve milleti olmaz” diyerek Anayasa’nın 3.maddesindeki ifadenin “milletin, devleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğü” şeklinde değiştirilmesini isteyen Numan Kurtulmuş’un yaptığı bir komisyondan şahsen bir beklentim yok. Ülke ve millet olmadan bir devletten bahsedilemeyeceğini düşünemeyen aklın bu ülkenin hayrına bir iş çıkaracağına ümidim yok. Daha gündeme geliş şeklinin kırdığı kalplerin onarılmadığı şartlarda kimilerince iyi niyetle, kimilerince ihanetle açıklansın bu gayretlerin milletin onayını almadan başarıya ulaşmasına imkan yok.
Milletin gerçek sorunlarını gündemden çıkarmaya çalışmanın da faydası yok.