29 Mart 2024 Cuma   

ZEKİ DEMİRKUBUZ'UN 'BULANTI'SI

 

Zeki Demirkubuz’un yeni filmi ‘Bulantı’ vizyonda.
Demirkubuz son olarak 3 yıl önce çektiği ‘Yeraltı’yla seyirci karşısına çıkmış ve olumlu tepkiler almıştı. Dostoyevski’nin ‘Yeraltından Notlar’ romanına sadık bir uyarlama olan bu filmi çok sevmiştim. Engin Günaydın’ın harikalar yarattığı filmin Demirkubuz’un en iyi işlerinden birisi olduğunu düşünüyorum. Yönetmenin iki önceki filmi Kıskanmak beni tatmin etmemişti, bu yüzden ardından gelen Yeraltı bende ciddi bir heyecan yarattı. Demirkubuz’un tutturduğu başarı çizgisini devam ettirip ettiremeyeceğini çok merak ediyordum, Bulantı’yı da bu sebeple ilk günden gördüm ancak yaşadığım şey tam anlamıyla bir “hayalkırıklığı” oldu. 
Demirkubuz’un sineması ‘dalgalı kur’ şeklindeki seyrine devam ediyor. Yeraltı gibi çok başarılı bir filmin ardından Bulantı’nın gelmesi tek kelimeyle üzücü. Tamam yeni bir ‘Kader’ görmeyi beklemiyordum belki ama şu haliyle Bekleme Odası’na çekilmiş bir devam filmini andıran bu işi de hayal etmemiştim. 
Filmde doğru olmayan –maalesef- çok şey var. Doğru olmayan ilk şeyse Zeki Demirkubuz’un kendisi. Başroldeki Ahmet karakterini canlandıran Demirkubuz role yeni hiçbir şey katamıyor, kendi kimliğinden sıyrılamıyor. Filmin tamamen merkezinde olan Ahmet rolünde Demirkubuz’u izleyen seyirci, karakterin Ahmet olduğunu düşünmüyor, kendini buna ikna edemiyor çünkü Demirkubuz ismi Ahmet’i bastırıyor ve seyirci bir yerden sonra Ahmet’i unutup Zeki’ye odaklanıyor. Filmi taşıyan da zaten Ahmet değil onun çevresindeki kadın karakterler. Öykü Karayel ve Cemre Ebuzziya çok başarılı, Zeki Demirkubuz’un açıklarını da çoğu zaman onlar kapatıyorlar.
Doğru olmayan ikinci şeyse senaryo. Bir edebiyat eseri olsa fena sayılmayacak olan metin ekrana yansıdığında işlemiyor, perdede çok zayıf kalıyor. İşlenmek istenen altmetinlerin altı yeterince doldurulamamış, çok basmakalıp ve yalapşap kalmış. Ne doğulu ne batılı olan, kendini geliştirememiş Türk aydını konusu çok işlendi. Doğru noktalara temas edildiğinde ekranda çok etkileyici ve güzel duran bu konuda yeni hiçbir şey söyleyememiş Demirkubuz, benzer tekrarları yineleyip durmuş sadece. Akşamları tek başına şarap içen aydın portresi 90’larda ilgi çekici olabilir, ama günümüzde artık çok bayatlamış bir klişe. Demirkubuz’un bundan fazlasını söylecek gücü olmasını beklerdim. 
Film genel olarak izleyiciyi sürekli sıkan ve kendisine sempati oluşturmak için asla çaba göstermeyen bir yapıya sahip. Ahmet’in topluma ve insanlara karşı olan kayıtsızlığına seyirci de kapılıp gidiyor, izleyici de filme kayıtsız kalıyor. Bu kayıtsızlıkta seyirciyi umursamama ve ‘ne yapsam izlenir’ havası da seziliyor ki en fenası bu. İzleyiciyi sıkan, daraltan hava filmin son yirmi dakikasında çok artıyor ve son sekans o kadar gereksizce uzuyor ki, görkemli ve etkileyici olması beklenen filmin son sahnesi de güme gidiyor, film de en büyük kozunu kaybetmiş oluyor böylece. Ayrıca Nuri Bilge Ceylan’a yapılan göndermeyi de son derece gereksiz bulduğumu söylemeliyim. Filme hiçbir şey katmadığı gibi sahneyi hazırlamak için geçen zaman filmin süresini çok uzatıyor. 
Filmin ardından aklımda kalan tek yer Ercan Kesal’in yine harikalar yarattığı kısa doktor rolü oldu. Replikler biraz daha iyi yazılmış olsa “Bir Zamanlar Anadolu’da”daki kendi yarattığı muhtar tiplemesini bile aşabilirmiş. Filmin görüntü yönetiminin çok başarılı olduğunu da belirtmeliyim, bu alanda uzun zamandır görmediğimiz kadar başarılı bir film ‘Bulantı’. 
Demirkubuz geride kalan seneyi iki ayrı film çekerek geçirdi. Bunların ilki olan ‘Bulantı’ vizyona girdi, sıradaysa ‘Kor’ var. “Esas bunu bekleyin” diyor Demirkubuz, yeni filmine çok güveniyor. Kor’un güzel çıkmasını umut etmekten başka yapacak bir şeyimiz yok. Demirkubuz ‘Bulantı’da ‘Bekleme Odası’nın ardından ikinci defa çuvalladı, sinemasının bir üçüncüyü kaldırabileceğiniyse sanmıyorum. 

Tarih: 22 Ekim 2015 Perşembe    Hit: 1794




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol