30 Nisan 2024 Salı   

TEBDİL-İ KIYAFET

 

Tebdil-i kıyafet artık günümüzde işe yaramıyor, neden mi?

Çünkü yöneticileri herkes tanıyor, resimlerini görüyor hafızasına kaydediyorlar bir şekilde.

Peki bu dönemde Tebdil-i nasıl yapılıyor?

İşte size yaşanmış bir tebdil örneği, kıssadan hisse var içinde, biraz iğne biraz çuvaldız.

Bayrampaşa Belediyesinde üst düzey bir makam sahibi dostumun yaşadığı bu anı, sanki romandan bir anı gibi ama bu roman değil yaşanmış bir hikaye.  

Birgün evinde tam uykuya dalmışken dostum, birden bir gürültü ile irkiliyor, öyle bir gürültü ki dostumu yatağından fırlatıyor adeta.

“Dost dost diye nicesine sarıldım” demiş, üstat Aşık Veysel, ruhu şad olsun mekanı cennet olsun bu arada bu Türk tarihinin bu büyük ismini de anmış olalım.

 Beylik silahına sarılıyor mu sarılmıyor mu bilmiyorum ama perdeyi çekiyor dışarı bakıyor, birde ne görsün, karşıdaki apartmanın sözde sakini, araba garajının kapısını tamir etmeye çalışıyor.

Orasına çekiçle vuruyor, burasını tekmeliyor ve mahalle sakinlerini yatağından kaldıracak, camlara dikecek kadar gürültü çıkartıyor.

Bizim üst düzey yönetici dostumuz, hemen telefona sarılıp duruma müdahale etme niyetinde ama tebdil uygulamak istiyor.

Belediyemizin beyaz masasına (ismi beyaz ama ben gördüm kahverengi bir masa) telefon ediyor, karşısında kurumun nöbetçisi çıkıyor.

-- Alo hayırlı geceler.

- Hayırlı geceler buyrun.

-- Bir sorunumuz var sokak olarak, bu sorunumuza bir müdahale etmenizi rica edecektim.

- Buyurun yardımcı olayım, kim arıyordu isminiz?

-- İsmim önemli değil, (tebdil uygulayacak ya) şu(?) mahalle de şu(?) sokak ta şu(?) nolu evin araç park kapısında sorun var herhalde.

- Ne yapayım? tamir servisimiz yok maalesef.

-- Yok kardeşim, sahibi tamir edicem diye gecenin bu saatin de tüm sokağı rahatsız edecek kadar gürültü çıkartıyor, susturun şunu.

- Ne yapsın adam beyefendi, kapı açık kalsın da hırsız mı girsin arabasına yani!..

-- Bak kardeşim, herkesin arabası sokakta zaten hırsız mı giriyor onlara, gecenin bu saatin de bu gürültüyü çıkarması, insanları ayağa dikmesi normal mi yani, dışarı bıraksın yarın çağırır bir tamirci gündüz gözüyle yaptırır.

- Beyefendi sokaklar da araba koyacak yer mi var? Komşu komşunun külüne muhtaç derler, biraz sabredin.

-- Kardeşim, (sinirleniyor dostum, sesini yükseltecek ama tebdil vaziyette!..) pe sübhanallah...

- Tamam efendim, adresi not ettim ben, yarın sabah ilk iş gürültüye sebep olan komşunuza gerekeni yaparız.

- - Ama ben bu gece uyuyamıyorum?

- Ses gelmiyor artık, herhalde tamir etmiş olabilir, iyi geceler.....

 Değerli yöneticimiz başına gelenleri anlatıyor ama gülüyor mu, ağlıyor mu anlayamadım ben, bir tebdil uygulayalım bakalım demiş demişte, yine de iyi niyetinden ertesi gün duruma bireysel müdahale etmemiş.

Etmemiş ama birkaç gün sonra komşunun garaj kapısı yine bozulmuş, hemde bu sefer gecenin 03:00’ünde tamir etmeye başlamış....

Kıssadan hisse diyelim, tersi olsaydı ne olurdu?

Bizim gece görevlimize tebdil uygulanmasaydı, hoşgörülü davranılmasaydı ne olurdu sizce?

Gecenin kaçı olursa olsun, garaj kapısını tamir etmeye çalışan o komşuya bir düzine görevli baskın yapardı ve canınını okurdu.

Peki bizim gece görevlisi, ünlü romancımız Orhan Kemal’in Murtaza’sı gibi çıksaydı?

O zaman da işinden olurdu.

  DEHŞETE DÜŞTÜM!.. AKLIM DURDU, DÜŞÜNMEM BİLE YETERLİ GELMİYOR...

 Eski bir arkadaşım ile karşılaştık geçenlerde.

Yıllardır birbirimizi görmüyoruz.

Ortak dostlarımızdan haber alıyordum ama görmeyeli, oturupta dertleşmeyeli uzun yıllar olmuştu.

Değişmiş, hemde ne değişme, çocukluğumdaki o kanka dostum değil mi acaba diye şüpheye düştüm bir an, ama o işte!...

Çok özlemişiz birbirimizi, o beni mesleğimden dolayı bir şekilde takip ediyormuş.

Ben ise onu, Saraçhanedeki o dergahta son sohpetimizden beri hiç görmedim ve takip edemedim.

Zaman zaman ortak arkadaşlarımızdan, kesin olmamakla birlikte nerelerde olduğuna dair bazı bilgilere sahip oluyordum ama hiç biri net ve kesin değildi.

İşte şimdi karşımda dağ gibi duruyor, yıllar sonra eski bir dostu görmek heyecan verici.

 

Daldık koyu bir sohpete, eskisi gibi, birbirimizden hiçbir şeyi saklamadan gizlemeden.

Düşündüğümün, tahmin ettiğimin çok dışına çıkmış.

Farklı rotalarda yol almış.

Dünyayı kurtaracak kadar akıllı bir adam iken, o girdiği dünyada kaybolmuş adeta.

Önce Bosna’da savaşmış, ardından Çeçenistan’da, ardından Afganistan, ardından Mısır, ardından Tunus, Fas, Cezayir, Suriye derken adamın yakın ve son 20 yıldaki karışıklığın hüküm sürdüğü coğrafyalar da ayak basmadığı hiçbir yer kalmamış olduğunu hayretle dinliyorum, dinlerken de dehşete kapılıyorum.

Çok iyi tanıdığımı zannettiğim o adamı oysa hiç tanımamışım, bunu öğreniyorum.

Bana göre Gaflet ve Delalet içine düşmüş.

Dinliyorum acaba ihanet içine de düşmüş olabilir mi diye!

Gönül vermiş, aklını vermiş, kanını vermiş, hayatını adamış bu uğura.

Dinliyorum acaba ihanet içine de düşmüş olabilir mi diye!

Son görüştüğümüz de, o nargileden çektiğimiz o son nefesten sonra, birbirimizden ayrılırken ‘’Allah’a emanet ol görüşürüz’’ demiştik!

Ben nereden bileyim görüşürüz derken 24 yıl sonra görüşeceğimize atıfta bulunduğunu?

Dinliyorum acaba ihanet içine de düşmüş olabilir mi diye!

Ve gerçekten merak ediyorum!..

Cuma selası okunuyor.

Abdestin var mı? diye soruyorum!

Yok diyor ve ekliyor, ‘‘İslam’ın özgürce yaşanmadığı, Hilafet bayrağının dalgalanmadığı topraklarda Cuma namazı kılınmaz’’ diyor!..

Dinliyorum acaba ihanet içine de düşmüş olabilir mi diye!

Nasıl yani?

Ülkemiz özgür bir ülke, esaret altında Cuma namazı kılınmaz, oysa biz özgürlüğümüzü canımızla, kanımızla kazanmış ve esaretten bu toprakları kurtarmış bir milletiz diyorum ama herhal de nafile!..

Artık İslam’a başka açılardan bakıyoruz bu çok belli, oysa yıllar önce özgürlüğün ne demek olduğunu çevremizdekilere sohpetlerde birlikte anlatırdık.

Özgürlüğün ne demek olduğunu benden daha ateşli anlatırdı.

Hurafeleri de anlatır ve eklerdi, insan en kolay aldatılacak canlıdır derdi, gözüyle görmediği herşeye kanabilir derdi, bilmeyen, doğrusunu öğrenmeyen her insan aldatılmaya kandırılmaya müsait bir canlı haline gelir derdi.

Kuran-ı Kerim’i öyle iyi bilirdi ki benim takıldığım yerler olurdu da o sular seller gibi okur ve meal ederdi , kendisi mezheplerin Kuran-ı kerim anlayışına ters olduğunu, İslamın insanlar için tek yaşam kılavuzu olduğunu söylerdi.

Oysa şimdi dehşetle dinliyorum...

Daha neler var neler...

Sayfalar dolusu anlatacaklarım var sizlere...

24 yıllık bir yaşam hikayesini anlatmaya çalışacağım..

Dünyanın ve aynı zamanda Türkiye’nin durumunu özetliyor adeta.

Bekleyin...!  

Tarih: 22 Mayıs 2015 Cuma    Hit: 1087




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol