Paris’te gerçekleşen Olimpiyatların açılış “töreni” son yıllarda propagandasının yapılmadığı hiçbir alan kalmayan sapkınlık furyasının legalize ve normalize edilidği en büyük etkinliklerden biri oldu.
Ülkemizde en son 2023 Mayıs ayındaki Meclis ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vurgularıyla önemli ölçüde gündem olan bu LGBT rezaletinin özendirilme ve dünyanın dört bir yanındaki, inancı ne olursa olsun, dinine, geleneklerine ve kültürüne bağlı bir şekilde yetiştirilmiş gençleri zehirleme çabası gitgide daha da global hale gelmeye başladı. Her geçen gün yeni bir ”trend” ile popüler kültüre adapte edilen ve dolayısıyla gerek sosyal medya gerek televizyon kanalları gerek internetin başka başka vasıtalarıyla her geçen gün biraz daha hayatlarımıza dahil edilmeye çalışılan bu furya ne yazık ki etrafımızı tamamen kuşatmış durumda. Bu yeni trendlerin kaynağı elbette sapkınlığın doğasından geliyor. Malum, kitlelerin temelsiz, akla, mantığa veya yeri gelir, bu meselede olduğu gibi insanın fıtratına aykırı olan düşüncelere, inanışlara veya “akımlara” ayak uydurmalarının ve bunların peşinden koşmalarının sağlanması için sürekli gündemde tutulmaları ve bunun için de saçma sapan ritüeller ya da propaganda araçlarıyla desteklenmeleri lazımdır. Devamlı olarak söz konusu fikrin empoze edilmesine yarayan suni faaliyetler ve gündemler oluşturma uğraşı, bu kendince “adetler” meydana getirme telaşı, köksüzlük alametidir. Maalesef dünya, korkunç bir linç kültürünün esiri olmuş halde. Bugün bu sapıkça ilişki sarmallarına karşı sesini yükselten Müslüman, Hristiyan veya Musevi, herkes anında hedef tahtasına oturtuluyor. Neredeyse 1 senedir acımasızca masum çocukları, beyaz bayrak sallayan konvoyları, göç etmeleri söylenen yerlere gitmek üzere yola çıkan insanları, kundaktaki bebekleri katleden İsrail’e karşı tek kelime etmediği gibi, terörist sözde devletin soykırımını destekleyen Avrupa ve Amerika’nın, hala insan hakları, özgürlükler ve “medeniyet” hakkında konuşacak cesareti ve cürretinin olması, hala bunların eylem ve sözlerine itibar edilmesi yaşadığımız çağın yüz karasıdır.
Bundan seneler sonra, tarih kitaplarında, şimdi bizim okuduğumuzda gerçek olduğuna inanamadığımız kanlı katliamları gerçekleştirenlerin, başka vücutlarda bugün yaptığı canilikler okunduğunda, gelecek nesiller, bizim zamanımıza utanarak bakacaktır. En azından, istikbalin, bu sürece mahcup bakacak kadar şerefli ve gelişmiş olacağını ümit ediyorum. Her ne kadar şu anda içinde yaşadığımız dünyada ve beraber nefes aldığımız toplumdaki çirkinlikler buna dair bir ışık olmasa da…
*
Amerika seçimlerine ilişkin gündeme de, istemeden de olsa bir şekilde maruz kalıyoruz. Konuşmakta, yürümekte, bir dakika önce ne söylediğini hatırlamakta, rakibiyle üst üste iki konuda tartışmakta zorlanan Biden, Trump ile olan yarışından çekildi ve yerini Kamala Harris’e bıraktı. Dünyanın geri kalanı adına, bu seçimin sonucunun ne olacağı, bugün hala yaşatılmakta olan acılar için ne yazık ki bir değişiklik oluşturmayacak. Filistin’de süregelen sistematik soykırımın, Orta Doğu’da devam eden kargaşa ve bölgenin adeta içine zorla çekildiği savaş ikliminin, adaylardan hangisi kazanırsa kazansın son bulmayacağı açık. Trump, Biden ile olan son açık oturumunda rakibini sözde aşağılamak için “a very bad Palestinian”, yani “çok kötü/berbat bir Filistinli” ifadesini kullanıp İsrail’in “işi bitirmesine” yeterince yardımcı olmadığını söyledi. Harris ise soykırıma son verilmesi için atılan bir slogana, son konuşmalarından birinde “Trump’ın kazanmasını istiyorsanız gidin oyunuzu verin, şu anda konuşuyorum.” diyerek tepki gösterip vatandaşları susturdu. Dolayısıyla taraflardan birinin kazanmasını ummak mümkün değil. Ne diyelim, Allah sonumuzu hayretsin.
*
Sokak köpekleri mevzuunda yasaya karşı getirilen eleştiriler artık iyice farazi ve beylik ifadelerden ibaret olmaya başladı. Köpekleri çok sevdiğini iddia eden arkadaşlar, “Bu yasa köpek katliamına destek veriyor, katliamın önünü açıyor.” diye çığırtkanlık yaparken acaba gerçekten kediye, köpeğe, hayvanlara eziyet eden, hatta bundan zevk alan hasta ruhlu yaratıklara alan açtıklarının, onlara cesaret ve imkan verdiklerinin farkındalar mı? Eğer farkındalarsa en büyük hayvan düşmanı bu çığırtkanlardır ve dertleri hayvan falan olmadığı gibi aksine tek mesele hükümete çatacak yer aramaktır, yok farkında değillerse en basit tabirle süzme saf tabiattalardır. Seçin, beğenin, alın. Vesselam.