26 Nisan 2024 Cuma   

TÜRKİYE BU YÖNETİM SİSTEMİNİ DEĞİŞTİRMELİDİR

TÜRKİYE BU YÖNETİM SİSTEMİNİ DEĞİŞTİRMELİDİR
 

Türkiye’nin gündemine oturan Başkanlık Sistemi’ni Algılama Yönetimi açısından değerlendirdik. Bütün bilinmeyen ve merak edilenleri, Algılama Yönetim Uzmanı Engin Şenol cevapladı.

* Bu  parlamenter sistemle Yeni Türkiye kurulamaz…

* Başkanlık bir rejim değil yönetim sistemidir…

* Türkiye bu yönetim sistemini değiştirmelidir…

*Başkanlık Türkiye’nin aciliyetidir…

*Gelecek Türkiye’sinin sistemi başkanlıktır…

*Yasama devletinden idare devletine geçmek zorundayız…

*Türkiye büyümek zorunda.  Büyümezse yok oluruz...

İletişim Stratejistliği yanında son yıllarda Algılama Yönetimi  ve Dünyada ki Algı Operasyonları konusunda araştırmalarıyla tanınan Engin Şenol, Türkiye’nin gündemindeki başkanlık sistemiyle ilgili tüm sorularımızın cevabını samimiyetle cevapladı.

TÜRKİYE BAŞKANLIK SİSTEMİYLE YATIP KALKIYOR. UZUN BİR SÜRE DE TARTIŞMA DEVAM EDECEK GİBİ. NEDİR BAŞKANLIK SİSTEMİ?

Kurucu Babalar’ın Anayasa’sı

İngiltere’de 17. Yüzyıl başında Stuart hanedanı işbaşına gelince  dini ve vergi baskılarından kaçanların yeni vatanı Amerika kıtası olur.  1607 yılında ki ilk gidenlerin kurduğu koloni Virginia’dır. 1620’de Massachusetts, sonra Fransa’dan satın alınan Lousina, Florida ve Meksika’dan ayrılan Teksas katıldı bu yapıya.  İngiltere olunca Kral’a bağlı bir vali , Lordlar  Kamerası’nı da kralın atadığı meclislerle yönetiliyordu bu topraklar. 1765’de zorlu bir döneme girince İngiltere Amerikalıların – dayanılmaz yasalar-Harç  Yasası – denilen  ağır vergi yüküne karşı Boston’da olaylar başladı. İngiliz askerlerinin açtığı ateş sonucu 5 kişi öldü. Uzaktan, ısmarlama valilerle bu işin yürümeyeceği ortaya çıktı.  1776’da Bağımsızlık Günü, konfederasyon,  1783’te George Washington’un İngiltere’yi yenmesiyle önce 13 koloninin ayrı ayrı tanınması, 1783’te Versay antlaşmasının ardından 13 koloninin ayrı ayrı tanınması geldi.

Toplam 7. Madde

1787’de de tabi 13 koloni bir araya gelip “bu ülkeyi nasıl yönetiriz?” diye kafa kafaya veriyor. Bunlara –kurucu babalar- diyorlar. 1787’de Amerikan Anayasası’nı oluşturuyorlar. Dünyanın en eski ve ilk yazılı anayasası. Sadece 7 madde. Bu güne kadar yani 230 yılda sadece 6 düzeltme yapıyorlar. Değişiklik değil bakın düzeltme. Türkiye’ye bakalım. Cumhuriyetin 90. yılında şu anda 62.  hükümet işbaşında. Bizim bu hükümeti normalde Cumhuriyetin 244. yılında kurmamız lazımdı. Yani hükümetlerin ömrü 1,5 yıl. Nereye varırsınız bu istikrarsızlıkla.  Nereye vardığımız 12 yıl öncesine kadar belli. Başkanlık sistemi Amerika’dan geliyor ve kuvvetler ayrılığını yasama ve yürütme disiplinini şu an dünyaya en iyi uygulayan ülke. Malum bizde yasama TBMM’de ve yürütme yetkisi içinden çıkıyor. Tabi bir çok problemi de beraberinde getiriyor. Fakat şu an bu ülkenin içindeki dengeler yüzünden bir çok problemi olduğu açık. Bana göre  Türkiye  yarı parlamenter sistemle yönetiliyor. 

TÜRKİYE’NİN YÖNETİMİNDE MODEL OLARAK BAŞKANLIK SİSTEMİ UYGUN MU?

Türkiye, tam 200 yıldır bir “yol“ arayışında. Bir anlamda çıkış yolu.  Bu yolun  alternatifsiz rotası belli: Batı. Tam 200 yıldır huzur verecek, bizi  müreffeh ülke yapacak Anayasa tartışması içindeyiz. 1808 Senedi İttifak, 1839 Tanzimât Fermâni (Gülhane Hattı Şerif-i- Padişah Yazısı), 1856 Islâhat Fermânı (Hatt-ı Humâyûn, 1876  Kanuni Esasi 1821 ve 1924 Teşkilatı Esasiye Kanunları . 1924 Anayasası, 27 Mayıs 1961 Anayasası, 1982 Anayasası darbe liderine göre yapılan ve geniş yetkilerle donatılmış  1982 Anayasası. Sonuç maalesef olumsuzluğun da ötesinde. Çok ağır faturalar çıkıyor karşımıza.

Algı Yönetimleri hep yönetimsel yapıya

Bugün  darbe, muhtıra, seçilmişlere sayısız müdahale, idamlar, yasaklar, kapatılan partiler, istikrarsızlık, kısa ömürlü koalisyonlar, terör, derin operasyonlar, artan faili meçhul cinayetler, yurt dışına beyin ve emek göçü, her türlü özgürlük üzerine artan yasak ve baskılar, adalete sarsılan güven, birbirine kuşku, kin ve nefret ile bakan, öteki mahalleleri yok sayan yığınlar Türkiye’si. Özellikle dış mihraklı ve yerli işbirlikçilerinin  Algı Operasyonlarının merkezinde hep yönetimsel yapı var. 

TÜRKİYE NEDEN BAŞKANLIK SİSTEMİNE GEÇMELİ?

Bir kere şunda anlaşalım. Türkiye’de malum koronun seslendirdiği ve temellendirdiği yani başkanlık sistemi  bir rejim değil yönetim sistemidir. Neden mi başkanlık sistemine geçilmeli? Dünyada 3. dünya savaşının yakın olduğu görüşü var. Aslında 3. dünya savaşı başladı. Dünya kaynıyor. Farklı bir savaş var. Ekonomi temelli, suikastler, bölgesel çatışmalar, insan derisini soyacak kadar barbarlaşmış bir uygulama, diri diri kesilen insanların çığlıklarının duyulmadığı, süper güçlerin kendi çıkarları doğrultusunda en büyük vahşilikleri görmediği, laboratuvar terör örgütlerinin kurulup savaş çıkarıldığı, milyonları evinden, yaşadığı bölgeden eden harekatlar,  BM gibi sadece belli bir kesimin veya sözde ülkelerin çıkarlarına hizmet eden yapılar ve en önemlisi bütün kaynakların belli ailelere, onların etrafından kişilere, işbirlikçilerine akıtan bir ticari yapı.

BAŞKANLIK SİSTEMİ TÜRKİYE’YE NE GETİRİR?

Önce temel sistemlere bakalım. 1. Monarşi (ilahi güç kaynaklı) 2. Sınıfsal dayanışma-oligarşi (bugün Çin, K. Kore ve Küba) ve son olarak Halk İradesine dayalı sistemler. Batı ülkeleri ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu dünyanın çok büyük bölümünde ki sistem. Bu sistemde 1. Meclis Hükümet Sistemi (İsviçre gibi), 2. Parlamenter Hükümet Sistemi (İngiltere) 3. Yarı Başkanlık Hükümet Sistemi (Fransa) ve Başkanlık Sistemi (ABD).  Başkanlık sistemi Türkiye’ye ne getirir sorusuna cevap vereceğim ama başkanlık sistemi artık konjonktürel olarak zorunluluk. Tek çare.

Başkanlık ve Yarı Başkanlık sistemi sadece isim benzerliği

Yeni Türkiye’nin temel şartı. Bugün dünyada 130 ülke başkanlık  veya yarı başkanlık sistemi ile yönetiliyor. Yarı başkanlık ve başkanlık arasında isim benzerliği dışında ortaklık yok. Karıştırmamak lazım.  Doğrudan yetki, kuvvetler ayrılığı, hızlı karar mekanizması, istikrar sağlayacağından büyük faydalar sağlar. Ne mi? En önemlisi hızlı icraat ve siyasi istikrar sağlanır. Hükümet krizleri olmaz, koalisyon dönemi biter.

Kontrol ve karşı kontrol Başkanlık sisteminde daha kolaydır

Siyasetteki parçalanmışlık ve dağınıklık gider. Meşru devlet daha güçlü yönetilir, yürütme doğrudan yürütüldüğü için hesap sorulabilir. Seçim baraj engeli kalkar. İstenirse dar bölge ve daraltılmış bölge uygulaması sayesinde kaliteli insanlar meclise gelir, halka daha yakın isimlerle temsil edilir. Kuvvetler ayrılığı özde değil sözde hayata geçer. Halkın meclisi ile başkan arasında kontrol ve karşı kontrol mekanizması kurulur.

Obama Meclis onaylamadan Büyükelçi bile atayamaz

Fren ve denge mekanizması sayesinde keyfilik önlenir. Bakın Obama meclisin onayı olmadan büyükelçi bile atayamıyor.  Tek adamlık, diktatörlük getirir gibi bir değerlendirme var.  Aksine  bu sistemde diktatörlük olmaz. Uruguay örneği geçersiz örnektir.  Anlatılır bu tip Latin Amerika ülkelerinden birinde sokaklara siyah tahtalar kurulup – darbe yapmak isteyenler sıraya girsin- yazılırmış. Darbeciler her devlet kurumunu risk teşkil etmesin diye yok ederken itfaiyeye dokunmuyorlar. Zira yangın her diktatörün önlem alması gereken kurum. Fakat en son darbeyi de itfaiye kurumu yaptı derler.

600 yıllık Osmanlı’da hiçbir zaman diktatörlük yaşanmamıştır

Birde başkanlık sisteminde başkan kral değildir. Seçimle gelen krallar, demokratik sistemlerde –seçimle giden krallar- pozisyonuna düştükleri için fazla korkulacak durumda yoktur.  Unutmayalım 600 yıllık Osmanlı’da diktatörlük olmamıştır. Birde diktatörlüğü kafasına koyan istediği sistemde bunu yapar. Kaliteli insanlar politikaya girecektir. Liyakatsiz, seçim bölgesine bile gitmeyen kişiler parlamentoya giriyor. Seçim bölgesine hiç gitmeyen parlamenterler var.  Yeni yüzler ortaya çıkar.  Ülkeyi yüzde 25 oy alıp yönetme sevdası güdenlerin niyeti kursağından kalır.  Marjinallik azalır, birleşmeler sağlanır.

Organize yeteneği yükselmiş bir Türkiye

Türkiye onların biçtiği rolde olamaz. Olamayacağı içinden kendini hantal yapıdan kurtarıp, hızla gelişen, dinamik, kabuğunu kırmış, kronikleşen bir dizi sosyal, siyasal, ekonomik sorunlardan çıkmak zorunda. Hızlı ve sorunsuz karar almak zaruri. Organizatör özellikleri öne çıkmalı. İcracı bir ülke olmak zorundayız. En önemlisi dünyayı yönetim paratigmaları yönünden dizayn eden, bir anlamda küresel güçler, yeni ataklarında daha sert, tüm insanlık değerlerini elimine edecek kadar acımasız hareket etmeye kararlılar. Buna karşı seri tedbirler alabilecek bir Türkiye gerekli. Gerekirse karşı ataklar oluşturabilmesi şart.  

Federal yapıların ilhamı Anadolu’dan yeşerecek

İş bitirici ve dünyayı bilen, ihtiyaçları hisseden ve İslam medeniyetinin hamwlesiyle yol alan   kadrolar ve bu konuda cesaretini ispatlamış devlet adamına ve adamlarına  ihtiyaç var. Çok şükür pırıl pırıl gençler geliyor. Rol model anlamında örnek devlet adamlarımız var. Bakın 5  devletin ağzına bakan yapılarla bu tarih böyle ilerlemez. Mecburen ve zorunlu olarak  istikbalde federal yapılar oluşacak. Yönetim rolleri değişecek.  Bu yeni yapılanmaların  bir merkezi de  Türkiye’dir.  Bu medeniyet çekirdeği ,  ilhamın kaynağı  Anadolu olacak.  Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar, Orta Asya bölge birleşmeleri olacak. Bir anlamda federal yapılar ortaya çıkacak. Türkiye ileriye bakmak zorunda. Türkiye büyümek zorunda. Eğer büyümezsek yok oluruz.

7 Şubat 2012, Gezi Parkı, 17-25 Aralık, 7 Şubat’da Türkiye büyük badire atlattı

Bunu yapabilecek derinliğimiz, geçmiş tecrübemiz, cesaretimiz var.  Hatta lider ve liderlerimiz de var. Bunu hissettikleri için kritik eşiğe  geldiğimizi gördükleri için belki de yüzyılın en büyük algı senaryosunu 7 Şubat 2012, Gezi Parkı, 17-25 Aralık ve farklı senaryolarla üzerimizde uyguladılar. Maalesef en derin güçleri de üstelik içimizden –tam zamanı- diyerek acımasızca kullandılar. Türkiye son 100 yılın en büyük badiresini atlattı. Millete örtülü darbeyi algılatalım derken kendileri tüm çıplaklığıyla algı ferasetiyle çöküp kaldılar.

Yeni Türkiye heyecanını, umutlarını boğazın soğuk sularına salacaklardı

Eğer -cesur yürek- çıkışı olmasaydı, yağmur altında bırakılan tuzun erimesi misali ülkeyi kendi yağmuruyla eritip Dolmabahçe’den  denize akıtacaklardı. Ülkeyi ve gelecek umutlarını, Yeni Türkiye heyecanını  boğazın sularına salacaklardı. Hedef belliydi. Çok şükür beceremediler. Gönülden düştüler ve parçaları bile kalmayacak. Malum gökten düşenin parçaları bulunuyor ama milletin gönlünden düşenin parçası bulunmuyor.  Tarih bu oyunun figüranlarını tarihe gömecek. Türkiye bu badirenin ne büyük bir oyun olduğunu hala anlayamadı. Bakanı anlayamadı, milletvekili anlayamadı, aydını anlayamadı, halkın ciddi bir bölümü çözemedi. Çok ayrıntılı kurgulanmış, çok iyi gizlenmiş, - bu iş tamam-  güveniyle şartlandırılmış, Osmanlı’nın son 200 yılı dahil Cumhuriyet tarihinin en komplike, örtülü ve sonucu önceden yazılmış hain bir darbelerinin  çok iyi tahlil edilmesi lazım.

PEKİ OLUMSUZLUKLARI YOK MU? TÜRKİYE’DE ÖZELLİKLE HANGİ KARŞI ÇIKIŞLAR VAR?

TBMM’deki Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda ki süreç kimin nerede durduğunu, duracağını ve tarafların ve destekçilerinin bundan sonra ne söyleyecekleri hakkında fikir veriyor. Türkiye’de ki tartışmaların merkezine diktatörlük oturtuluyor. Aksine bir çok ülkede bugün bile diktatör olan devlet başkanları ve başbakanlar vardır. İsterse bir ülke sistem ne olursa olsun orada diktatörlük kurulur. Bir de ülkemizde başkanlık sistemi tartışılırken kötü örnekten yola çıkılıyor.

KAFALARIN NETLEŞMESİ LAZIM GALİBA?

Sağlıklı bir tartışma ortamı olmuyor.  Milletin, ülkenin geleceğini ilgilendiren çok hayati konuyu kişilere getirip bağlıyoruz. Şahıslar fâni.  Şimdi Cumhurbaşkanını merkeze oturtup başkanlık sistemine saldırmak ne kadar mantıklı? Bu bir hastalık. İlgi, kanaat ve talephanesi açısından toplum katına inmemesi noksanlık tabi. Bilgi birikiminin olmaması sorun. Başkanlık sisteminin toplum katına inmesi ve düşüncelerin netleşmesi açısından çok ayrıntılı ve iyi hazırlanmış bir Algı Yönetim Programı şart. 

TÜRKİYE’DE CUMHURBAŞKANLIĞI TAM BİR VESAYET ÖRNEĞİ DEĞİL Mİ?

Oysa ağza dayanan tabancalar, meclisi kuşatan tanklar, 367’li post modern darbelerle Cumhurbaşkanlığı seçimleri koyu bir vesayet tarihi, tam bürokrasi ve çeyrek demokrasi hafızasını yeni kuşak bilmiyor. Vesayetin kolayla bulaşamayacağı yegane mekanizmanın sandık olduğunu gençlere çok iyi anlatmamız lazım. Cumhurbaşkanını halkın seçmesinin önemini bu ülkenin yarısı kişileştirerek yorumluyor. Türkiye başkanlık sistemine- hayır- demesinin en büyük sebebi eyaletleri bölünmesi ve  Türkiye’yi bölünmeye götürür algısı. Yoksa insanımız güçlü bir başkana –evet- ağırlıktadır.  İşte  kritik Algı süreci bu. Bunu iyi yönetmek lazım.   Hele bazı bilim adamları güya sözde aydınların yorumları var ki tamamen şahsi.

YANİ BİR ANLAMDA TÜRKİYE BUNU BECEREMEZ GÜVENSİZLİĞİ Mİ SÖZ KONUSU?

Başlıklardan gidelim isterseniz. Rejim krizlerine yol açar, uzlaşmış bir parlamentoya karşı başkan çaresiz kalabilir, yasama ve yürütme halk tarafından seçileceği için ikisi de meşruluk davası güder, başkanlık sisteminde her şeyi kazanmak ve her şeyi kaybetmek anlamında yorumlayanlar var. Başkan iktidarı kişileştirebilir, Türk tipi başkanlık sisteminin emsali yok deniliyor mesela. Sen kur, bu kadar en gin deneyim, tecrübe, geçmiş zenginliğin var. Dünya’da – Türk Tipi Başkanlık Sistemi- örnek alsın. Tipik bizden adam olmaz hastalığı. Tabi bu en derinlikli Algı Yönetim operasyonunun parçasıdır bu dürtü. 

RAHMETLİ TÜRKEŞ’İN BU KONUDA BİR DE TESPİTİ VAR. TÜRK TİPİ BAŞKANLIKTAN SÖZ EDİYOR DEĞİL Mİ?

Türkiye’deki başkanlık sistemini aslında Sülayman Demirel’de, Tansu Çiller ve rahmetli Turgut Özal’da istedi. Rahmetli Alpaslan Türkeş’in 1979 yılında yayınlanan Temel Görüşler  -Türk tipi başkanlık sistemi  kurulmalıdır- diye yazdığını sizde haber yaptınız.   “Kuvvetli ve hızlı icra, icra gücünün tek elde toplanmasıyla mümkündür. Bunun için tarih ve töremize uygun başkanlık sistemini savunuyoruz.” diye yazmıştı Rahmetli.  Fakat net tavır koyup  -başkanlık sistemi gelmeli-  ısrarında ki lider  Turgut Özal’ındır. Bugün ise Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan kesin kararlılık oluşturmuştur. Bir ölçüde yarı başkanlık sistemi zaten fiili olarak yürürlüğe girdi.  İnanıyorum ki çok uzakta değil ama yakında Türkiye başkanlık sistemine geçecektir. Yeni parlamento bunu çözer. Sizlere iki ilginç örnek vermek istiyorum. Eski Yunan Bilgini Solon’a sorarlar:  En iyi anayasa hangisidir? Cevap verir: Önce hangi toplum ve hangi devir için olduğunu söyleyin.

Halk güçlü Devlet Başkanı, seri karar alabilen Devlet ister

İkinci bir örnek: Mehmet Emin Ali Paşa Osmanlı’nın son dönem bana göre son derece başarısız sadrazamlarındandır. Üstelik tekrar tekrar  Hariciye Nazırı ve Sadrazamlık yaptı. Otorite ve güçlü devletin değerleriyle çok oynadı. Islahat Fermanı’nı hazırlayıp Padişaha sunan ve zorlayan sadrazam. Fransız ve İngiliz büyükelçilerle fermanı hazırlayıp ve halkın gönlünü kıran kişi. Rus büyükelçisinin etkisinde kalmış bir isim. Tabi ömür biter, ölüm vaki olur. Yıl: 1871. Fatih Camii. Ali Paşa  musalla taşında. İmam sorar: Hakkınızı helal ediyor musunuz?  Ortak bir ses cami avlusunda yankılanır: Hayır hakkımızı helal etmiyoruz. Kısaca Anadolu halkını hafife almayalım. Başkanlık sisteminde su yolunu yapar ve suyu da akıtır. Halk en büyük dâhidir. Başkanlık sistemi tartışmalarında akil tarafını  gösterecektir. Ben buna Anadolu Feraseti diyorum…

Tarih: 20 Şubat 2015 Cuma    Hit: 3931

Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol