Yine dolu dolu bir ay geçirdik. MSB’nin açıklamasına inanacak olursak metan gazına maruz kalan askerlerimizi kaybettik önce. Sonra sıvı kaybı nedeniyle çoklu organ yetmezliğinden iki acemi erimizi. LGS sınavlarına şaibe bulaştırmayı da sahte diplomalı akademisyenler skandalını da temmuz ayına sıkıştırmayı başardık. Koyları, sahilleri otel adı altında yandaş, candaş her neyse peşkeş çekerek üç tarafı denizlerle çevrili ülkenin vatandaşlarını denizi dürbünlerle izleyecek hale getirme faaliyetleri durmadan devam etti. Bakir bakir koylar turizm yatırımı adı altında tecavüze maruz kaldı. Ve nihayet ormanlarımız yandı. Dağ gibi orman işçilerimizi, itfaiyecilerimizi, kurtarma gönüllülerimizi ateşlerin içinde eriyerek kaybettik. Bütün bunlar oldu diye Allah’tan korkan kuldan utanan bir siyasimiz, bürokratımız vs vs olmadığı için de ölen öldüğüyle diğerleri de koltuklarında kaldı. Hatta Majesteleri sayesinde “itfaiyecilik faaliyetlerinin büyükşehir belediyelerinin yetki alanında olduğunu” öğrenerek faydasız bilgiler dağarcığımızı da geliştirdik.
Şaşırmadık tabi. Depremde imar affı haracı karşılığında oturduğu binanın enkazı altında kalan depremzedeye, kendi cebinden toplanan paralarla alınan çadırları parayla satan Kızılay başkanının arkasında duran, millete karşı onu savunabilen majestelerinden daha ne beklenebilirdi ki? Bu topraklar Bizansı, İskenderi, Persleri, Moğolları gördü ama kendisinin başında bulunduğu 23 senede gördüğü felakete de zulme de hiç tanık olmadı. Uğursuzluk her bir yanımızı sardı devrinde. Ama hala utanmaya, halktan özür dilemeye vakit ayıramadı.
Şimdi de şahsi cep tiyatrosuna çevirdiği ülkede yeni bir piyes sahnelemeye hazırlanıyor. Taraflardan birinin “terör” diğerinin “etnik” sorun olarak isimlendirdiği bir konu üzerinde anlaşacaklar sözüm ona. Ama daha çözecekleri problemin ismini koyamadılar. Terör mü Kürt sorunu mu bilen yok. Daha komiği çözecekleri sorunun varlığını da kabul etmiyorlar. Kısacası eğleniyorlar bizimle. Ekonomisini, sanayisini mahvettiği, eğitim, sağlık sistemlerini “paralı”, adalet sistemini “avantalı” geçiş sistemlerine geçirdiği ülkede milleti aç bıraktı. Bırakın devletin yapısını zayıflatmayı, toplumu önce bozdu, böldü sonra da çürümeye terk etti. Üzerinde de saltanat sürmeye devam ediyor.
Bu ayı “Terörsüz Türkiye” mavalı ile geçireceğiz. Apoyu kendilerine kanaat önderi yaparak “APOCUmhur İttifakı’nın” bekasını sağlama almaya çalışacaklar Bahçeli ile birlikte. Apo’dan utanmadan kurucu önder olarak bahsederek hem önceden söylediklerini değersizleştiren hem de bundan sonra söyleyeceklerini hükümsüz bırakan Bahçeli ile. Sözde Kürt diasporasının Avrupa’da yediği nanelerin kokuları Tel Aviv sofralarından, meydan okumaları Washington borsalarından gelirken yapacaklar bunu. “Ortak akıl” “üst akıl” diye Barrack denen “barrak kafalı” yeni nesil Fuller’in ağzına bakacaklar. Şimdilik bir ölçü verdi Barrak Efendi bizimkilere. Millet sistemi.Tartışsınlar bakalım.
Eylül ayı ise daha renkli resimli geçebilir. Hayatı boyunca Kılıçdaroğlu’nu yenen majesteleri yeniden onu yenebilmek için CeHaPe’nin başına geçmesini sağlayacak kararın çıkmasını sağlayabilir heybeden. Sonuçta “Terörsüz Türkiye” mavalında muhataplar anadil, vatandaşlık yurttaşlık tanımları, güçlendirilmiş yerel yönetimler, federe, konfedere olmadı eyelet sistemlerine kadar tüm dayatmaları yapacaklar. İstediği desteği alamayan majesteleri sofrayı kuran kaldırsın deyiverip Trump’tan on günlük izin koparıp milliyetçi oylara Suriye’nin doğusundan “nanik yapmak” zorunda kalabilir. On gün diyorum “Barış Pınarı” dokuz gün izin koparmıştı. İzni kaldıran mektup duvarda asılı hala. Bay Kemal işte bundan sonra lazım olabilir majestelerine.
Ümmetçiliği Gazze’de iflas eden, liberalliği kepenk kapatan, dinciliği mezar ziyareti tadı veren, muhafazakarlığı sadece AkEpElileri muhafaza etmekle sınırlı kalan majesteleri son rolü milliyetçiliğini de bölgede daha güçlü bir İsrail bırakarak ayakları altına alır. Giyeceği değiştireceği gömleği de kalmayınca uğurlarına koca devleti zayıflattığı, milleti aç bıraktığı yandaş, candaş, sinyalci değnekçi tafyasıyla ülkeyi biraz daha karanlıkta bırakır. Onca ampule rağmen. Ondan da sonrası mı? Umrunda olduğunu sanmıyorum. Sarayında oturmadığı yere bağ kuramaz, saltanat sürmediği ana tanıklık edemez. Zalimler böyledir.