En son ne zaman bir arkadaşınızla tartıştınız? Peki, o kişiyle hâlâ görüşüyor musunuz?
Bu sorular aslında hepimizin içinde sessizce işleyen bir mekanizmayı fark ettirir: Sosyal düşünme sistemi. Bir çocuğun arkadaşlık kurma, duygularını ifade etme, empati gösterme ve çatışmaları çözme becerileri hep onun ne kadar “sosyal düşünebildiğini” gösterir.
Bazı çocuklar paylaşmaya, iş birliğine ya da duygularını anlatmaya doğal bir eğilim gösterirken; bazıları için bunlar karmaşık bir bulmaca gibidir.
Oysa iyi işleyen bir sosyal düşünme sistemi, çocuğun hem “kendisi olmasını” hem de “diğerleriyle birlikte var olabilmesini” sağlar.
Peki, sosyal düşünmede zorlanma ne zaman fark edilir?
Bazı küçük işaretler, aslında büyük mesajlar taşır. Bir çocuk duygularını ifade etmekte zorlanıyorsa, şaka ile ciddiyi karıştırıyorsa, sohbet etmeye isteksizse ya da konuşurken kırıcı bir dil kullanıyorsa…
Bunlar sosyal düşünme sürecinde yaşadığı güçlüklerin ipuçları olabilir.
Bazı çocuklar dış görünüşlerine, imajlarına dikkat etmezler. Bu durum, çoğu zaman onların duyarsızlığından değil, sosyal geri bildirimi okuyamamalarından kaynaklanır.
Takım çalışmalarında geri planda kalabilir, hatta çatışma durumlarında saldırgan tepkiler gösterebilirler.
Sosyal düşünmeyi güçlendirmek mümkün mü?
Elbette mümkün. Küçük yaşlarda bu beceriler en iyi oyunla, özellikle de rol oyunlarıyla öğrenilir. Yaratıcı drama atölyeleri, çocukların duygularını tanımasına ve ifade etmesine yardımcı olur.
Bir film ya da hikâye sırasında durup “Sen olsan ne yapardın?” diye sormak bile bir çocuğun sosyal düşünme kaslarını çalıştırır. Evde küçük sohbetlerle de çok şey başarılabilir.
Yeni tanıştığı bir kişi hakkında “Sence sana benzeyen yönü ne olabilir?” diye sormak, çocukta farkındalığı artırır.
Argo ifadelerle yazılmış bir cümleyi “sosyal dile uygun” hâle getirme oyunu, dil farkındalığını güçlendirir.
En önemlisi ise, çocuklara duygularını tanımlama fırsatı vermektir.
Çünkü bir duygu tanımlandığında, davranış da şekillenmeye başlar.
Çocukların sosyal düşünme sistemleri; ailede, okulda, arkadaş çevresinde yaşadıkları süreklilik gösteren deneyimlerle gelişir.
Bir çocuk, “ben” olmayı öğrenirken “biz” olmanın yollarını da keşfedebiliyorsa, orada sağlıklı bir sosyal düşünme sistemi vardır. Belki de hepimizin yeniden hatırlaması gereken şey şu:
Sosyal başarı, sessizce kazanılır.
Ve en çok da anlayabilme, onarabilme ve birlikte olabilme gücünde gizlidir.