“Telgrafın tellerini kurşunlamalı”
Öyle değildi bu türkü bilirim
Bir de içime
-Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-
Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
Bazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen
Haberler bilirim mektuplar bilirim.
…
Bütün bunların üstüne
Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim
Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim
Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli
Adın kurtuluştur ama söylememeliyim
Can kuşum, umudum, canım sevgilim. ERDEM BAYAZIT
Telgrafın tellerinden haber almayalı yaklaşık çeyrek asır geçti şu yalan dünyada. Artık sosyal medyanın tellerini kurşunlamak gerekiyor. Bize ansızın haberleri getiren bir mektup, bir telgraf yok artık. Sağolsun sosyal medya, geceleyin bir koşu ile bütün haberleri bize aşikar ediveriyor. Dolayısı ile gerçek tanıdığımız birisinden gelen haber yerine gerçekliğini bilmediğimiz belkide sadece manipülasyon amaçlı haberlerle karşı karşıyayız. Bu nedenle de ruhlarımız oradan oraya, boş Hülyalara savrulup duruyor.
İnsanoğlu dünyada iken sürekli bir ikilem içerisinde gidip gelmektedir. Bir yanda cennet tasavvuru ve hayali bir yanda da cehennem. Nefsini terbiye etmiş ve kâmil insanlar başkası ile ilgilenmeksizin kendi cenneti ve cehennemi ile uğraşırken, büyük halk kesimi ise, kendi doğruları ve yaşam biçimini benimsemeyen insanların tamamını cehenneme layık görüp, bütün ilişkilerini ve yargılarını buna göre oluşturmaktadır. Yani kendisi ve içinde bulunduğu cemiyet dışındaki herkes affı mümkün olmayan bir yanılgı ve hıyanet içerisinde yaşadığı için, onların bu dünyada ve ahirette karşılıkları ziller olacaktır. Onlara karşı acımasız bir düşmanlık beslemekte ve mümkün olduğunca onlarla diyalog kurmamaktalar. Bu bakış açısı ülkemizi ciddi anlamda çoraklaştırmakta ve bu durumdan içerideki ve dışarıdaki şer odaklarının faydalanmalarına zemin hazırlamaktadır.
Son birkaç aydır gündemimizde olan iç ve dış olayları analiz ettiğimizde durumumuzun ne kadar trajik olduğunu görebiliriz.
MHP lideri sayın Devlet Bahçeli’nin terörüst Apo ile ilgili sözleri ve sonrasında yaşanılanları gördüğümüzde inanılmaz bir şekilde dün doğru dediklerimizin bugün tam tersinin savunulabileceğini müşahede ediyoruz. Taraflar bir anda yer değiştiriverdi. “Asalım” diyenler meydanlara çıkıp gösteri yapanlar liderlerinin sözünü savunabilmek için komik gerekçelere dayanmaya çalışırken, “liderimiz Apo’ya özgürlük” diyen güruh. “Artık o bizi temsil etmiyor” ve saire gerekçeleri ile özgürlük fikrinden geri aradım atıverdi.
Suriye’nin zalim dikdatör Esad rejiminden yerel halkın desteklediği HTŞ eli ile kurtulması ülkemizi mutlu etmesi ama bir o kadar da ilk Arap Baharının başladığı günlerde olduğu gibi. İşte Türkiyenin gücü ve saire havalanmalarından uzak durmamız gerekirken: birileri yine zafer marşları atmaya başladı. Bir diğer grup da defola defola kaçarak giden Esad zaliminin de kurulacak hükümette yer alması gerektiğini savunarak akla karşı tez üretmeye çalıştı. Bizler duyarlı insanlar olarak onbinler ve insanın can verdiği günlerden sonra özgür ve can güvenliği sağlanmış bir Suriye devletinin varlığını önemseyip, her türkü desteği vermeliyiz. Ancak uluslararası camianın varlığını da unutmamalıyız. Yeni Suriye tek başına Türkiye’nin zaferi demek ileride yine hüsran yaşamaya yelken açmaktır. Ancak Esad’a herkes sırtını dönmüşken Türk muhalefetinin onu da oyunun içerisine sokma girişimi ve niyeti, bize maazallah ya bunlar iktidar olsa idi sonumuz ne olurdu duygusunu acı bir şekilde yaşatıyor.
Yani bizim ortak bir cennet arayışımız olamiyor.