“İnsan,
Eşref-i Mahlûkattır” derdi babam,
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir Eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı…
İsmet Özel Amentü şiirinde insanı tanımlarken, Eşref-i Mahlukat yani yaratılmışların şereflisi olarak nitelemiştir. Kur’an'da Isra suresinin 70. ayetinde "İnsanları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık" ifadesi yer almaktadır.
Tin suresinde; “Biz insanı en güzel biçimde yarattık“ ibaresinden anlaşılacağı üzere; insan yaratılışı gereği şerefli ve güzel bir varlıktır. Bu hal insanların bebeklik, çocukluk ve gençlik dönemlerinde eylem ve söylemlerine yansımaktadır. Kendi hayatımızda da şöyle bir baktığımızda, ailemize, çevremize ve dünyaya ilişkin eylem ve söylemlerimiz aldığımız eğitimle farklı şekillerde tezahür etse de, gençlik dönemlerinizin sonuna kadar yaratılışımıza uygun bir şekilde eylem ve söylem oluşturmamızı sağlamaktadır. Zalime karşı ve mazlumun yanında bir hayat düsturu oluşturmak için mücadele ettiğimiz bir zaman dilimi karşımızdadır. Bu gençlik dönemimizde hepimizin bir “Büyük insanlık ideali“ taşıdığını görürüz.
Lakin evlilik, iş hayatı, STK ve siyasi parti gibi sosyal hayata ilişkin almış olduğumuz kararlar ve eylemlerimiz bizim ideallerimize uygun ve Eşref-i mahlukat olarak hayatı yaşayıp yaşamayacağımızın ve bu konudaki samimiyetimizin testi niteliğini taşıyan unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Otuzlu yaşlardan sonra ülkemizin aile yapısı, ticari ahlak ve sosyal hayatın baskın ve ahlakilikten uzak dayatmaları, birçok insanın kendi ideallerinden uzaklaşmasına ve kendi iç dünyasında mutsuz ama çevresinin meşru gördüğü bir hayatı yaşamasına sebep olmaktadır. Birlikte yaşamanın ortaya koyduğu doğru kavramı ve yeni ahlaki ölçüler büyük bir baskı olarak bireylerin omuzlarına çöküp, kendileri yerine 3. kişileri mutlu edecekleri ve her geçen gün Eşref-i Mahlukattan Esfel-i Safilin’e doğru evrildiği bir sürece yol almaktadırlar. Toplumda kötünün fütursuzluğuna karşı iyilerin sessiz kalması, geçiş sürecindeki insanların değişim baskısına direnç göstermesini de nerede ise imkansız hale getirmektedir. Günümüzde “Hılfıl Füdul” (Erdemliler Topluluğu) benzeri yapıların da tamamen ortadan kalkması ile birlikte. Birey bu tür sosyal baskılar karşısında tamamen savunmasız duruma düşmektedir.
Artık ya acı çekmeyi, gönül huzurunu yaşamayı kar görerek vahşi baskı ve yaptırımlara direnip ötekileştirilmeyi, itibar suikastini göze alacak; ya da herkesin taktığı maskeyi yüzüne geçirip yenikler safında yerini alacaktır.
Büyük insanlık ideali söylem olarak çok kolay ve gençken gerçekleştireceğimize inandığımız bir daüssıla’dır. Ama bu ideal hayat bizleri yoğurmaya başladığında, gerçekten sadece arada bir hatırladığımız, yaratılışımız sırasında rabbimize verdiğimiz "Kalü Bela" sözüne duyduğumuz bir özlemimizdir. Sonra hepimiz dönüp “Bu toplum neden bu kadar bozuldu” diye şikayet ediyoruz. Aslında fert fert hepimiz yenikler safında yer aldığımız için toplumlar ifşad oluyor.
Çünkü surat asma hakkından bile vazgeçiyoruz. Vesselam.