10 Kasım 2024 Pazar   

İbrahim GÜLLE / Diş Hekimi /Ağız ve diş sağlığı

20 YAŞ DİŞLERİ ÇEKİLMELİ Mİ?

 

    Merhaba sevgili Paşavizyon okurları. “Diş macunları florlu mu olmalı yoksa florsuz mu” konusu çok uzun yıllardır tartışılan, araştırılan ve henüz net bir karara bağlanamamış bir konudur.
    Doğal bir mineral olan flor yediğimiz, içtiğimiz birçok şeyin içerisinde hatta suda bile bulunmaktadır. Aslında biz Türk milleti olarak günlük flor takviyemizi en çok da içtiğimiz çaydan almaktayız, çayda da flor var. Bu bilgiyi verdikten sonra “bizim için konu kapanmıştır” deyip yazıyı burada bitirebilirim gerçi ama biz devam edelim.
    İçtiğimiz suyla, çayla veya yediğimiz etle, yumurtayla vücudumuza flor alırken dişlerimize nasıl bir katkısı oluyor bu florun? Buna geçmeden önce diş minesinin yapısından ve günlük döngüsünden biraz bahsetmem gerekir çok kısaca. Diş minesinin yaklaşık %96’sı hidroksiapatit adı verilen kristallerden oluşmaktadır. Dişe sertliğini ve dayanıklılığını bu yapı vermektedir. Gün içerisinde bir şeyler yiyip içtiğimizde ağzımızın içinde asidik bir ortam oluşmakta ve diş minelerimizin üzerinde bu kristallerde demineralizasyon dediğimiz bir çözünme, erime başlamaktadır. Sonrasında ağız içerisi tükürük ve ağız-diş bakımının sayesinde asitli ortamdan tekrar normal durumuna dönmektedir. Asidik ortamın etkisinden kurtulan mine tabakası tamir olarak, tekrar sertleşerek koruyucu görevine geri dönmektedir. Buna ise re-mineralizasyon diyoruz. İşte bu denge bozulduğunda ise diş çürükleri oluşmaya başlıyor.
    Peki flor nerede devreye giriyor şimdi buna bakalım. Diş macunu ve ağız bakım ürünlerinde bulunan flor dişin re-mineralizasyon safhasında hidroksiapatit kristallerinin yapısına katılarak yeni bir madde oluşturuyor ve buna florapatit kristali diyoruz. Bu yeni kristaller asitlere dolayısıyla çürüklere karşı daha dirençli oluyor. Daha zor çözünüyor, daha sert.
    Biraz da florun zararlarından da bahsetmek gerek tabi. Mesela fazla flor alınırsa dişlerde ve kemiklerde florozis dediğimiz bir durum oluşabilir. Dişlerdeki en yaygın belirtisi beyaz veya kahverengi lekeler şeklinde kendini gösterir. Kemiklerde birikirse kemik florozisi yapar. Bu durumlarda dişler ve kemikler aşırı sertleşerek kırılganlaşabilir. Bunların yanında mide-bağırsak problemleri, nörolojik hastalıklar ve böbrek-karaciğer hasarı da oluşturabilir. Ama bu derece yoğun bir flor alabilmek için günde 3 kez dişlerimizi fırçaladığımız kadar macunu aylar boyunca yemek gerekiyor. Dişleri fırçalayıp macunu tükürdüğümüz ve ağzımızı duruladığımız sürece böyle bir durumun oluşmasının çok güç olduğu konusunda uzmanlar hemfikir.
    Şimdi bu kadar flor anlattıktan sonra esas kritik noktaya geliyoruz. Dişleri çürükten koruyan ve ağız bakımının ana unsuru olan şey diş macunu değil; sanılanın aksine, düzenli diş fırçalamaktır aslında. Yani mekanik olarak, fiziksel olarak temizlemek her şeyden önemli. Sadece boş fırçayla, suyla dişleri düzenli olarak fırçalamak dahi çok büyük fark yaratmakta. Burada macun sadece katkı sağlayıcı rolünde.
    Özellikle flordan sakınan ve flor hassasiyeti olan kişilerin kaybettiği çok bir şey yok demek istiyorum. Bitkisel macunlarda florun sağladığı koruyuculuğu sunmak için kullanılan bir sürü doğal içerik mevcut. Propolis, kil, aloe vera, çay ağacı yağı, nane yağı, misvak özü, xylitol gibi bileşenler de gayet iyi ve yeterlidir. Şu an piyasada birçok yerli markamız çok başarılı bitkisel macunlar üreterek kullanımımıza sunmuş durumdalar.
    Sözün özü, ne tür bir macun içinize siniyorsa onunla fırçalayabilirsiniz. Burada yanlış seçim diye bir şey yok. Aşırı kalitesiz, aşındırıcı ve kimyasal dolu olanları hariç neyle fırçalarsanız fırçalayın ama fırçalayın, önemli olan bu. Esas işi her zaman diş fırçası yapmaya devam edecek. Herkese sağlıklı günler.

Tarih: 12 Ekim 2024 Cumartesi    Hit: 1144




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol