Tarihinde ilk kez üç dönem birincisini kadın öğrencilerin oluşturduğu Harp Akademileiri mezuniyet töreninde öğrencilerin yaptığı kılıçlı yemin gösterisi Mustafa Kemal’in askerliğinden rahatsızlık duyanların boy vermesine neden oldu bir kez daha. Mustafa Kemal’i bir asker olarak sevmeyenin bu milletle bu devletle sorunu vardır. Siyasi tercihlerine karşı duruş ise doğanın ta kendisidir. Bunu kendi silah arkadaşlarıyla dahi yaşamıştır.
Harp Akademileri tarihi onun askeri olmak üzerine yemin edenlerle doludur. Ülkenin darbeler tarihinde de onların postal izleri vardır. Madanoğlu, Talat Aydemir, Evren gibi cuntacılar Manifaturacılar Çarşısı’ndan ürememiştir. Darbeler tarihinden kaba kalemle notlar almak isteyen herkes bunu görür. Türk Ordusunda özellikle NATO üyeliğinden sonra darbeler, muhtıralar, e-muhtıralar ile Türk siyasetine ayar vermeye çalışan bedhahlara karavana ayrılmıştır. Şahsen tanıma fırsatını bulduğum için kendilerinden rahatlıkla bahsedeceğim Ergin Saygun Paşa ile Çevik Bir de aynı ocağın közleridir.
Ergin Saygun Paşa, Mustafa Kemal’in askerliğinden rahatsızlık duyanların yedi cedden geçmişlerinin, bugünlerinin ve yarınlarında kendilerinden üreyeceklerin alayından tek başına daha fazla vatanperver bir şahsiyet abidesidir. Bugünün cari muktedirlerinin ona yaptığı kötülükler hepimizin hafızalarında biraz yer kaplasa bugün girilen tartışmalar zemin bulamaz. Onu bir kez gören bu ülkeye ülkenin geleceğine bin kez güven tazeler. Tanıyan ise ölümü öldürür. Bir subay için bir uçak kadar maliyete katlanır bu millet. Bunun için ordumuzda “bir subay bir uçak” demektir.
Çevik Bir de çalışma hayatımda önemli bir yeri ve kurucusu asker olan uluslararası bir şirkete yaptığı ziyaretler sırasında tanıdığım ve usülen hal hatırını sormak dışında zaman zaman süzerek , üzülerek izlediğim ve ülkenin yarısını yok sayan benim için de “hiç değerinde” olan başka bir örnektir. Her ikisi de Harbiyeli olduğuna göre sorun nedir?
Bence sorun Atatürkçü, Kemalist yobazlığın etek boylarına, dinci yobazlığın başörtüsü manifaturacılığına indirgeyerek topluma izaha çalıştıkları kendi dünya görüşlerinin iktidar kavgasıdır. Cumhuriyet tarihi boyunca ülkeyi yönetenlerin diğerlerine rağmen kendini gerçekleştirme fırsatı olan iktidarlarını “ötekilerini” yok sayarak sürdürme gafletine düşerek, yeminlerini ülkenin enerjisini tüketmek üzerine etmiş gibi davranarak ülkeyi namerde muhtaç düzeyde tutmanın dışında bir gelecek tasarlayamamalarıdır.
Sorun Mustafa Kemal’in askerliğinden rahatsızlık duyanların askerin karargah yerine dergahtan yönetilmesine iki söz edemeyecek kadar ikiyüzlü davanışlarıdır. Cari iktidara yalanıp iş, ihale, dava, proje almak makam kotarmak Suret-i Hak’tan görünüp söylemi “Mete Han’ın askerleri” ile evirmeye kalkıp sözüm ona Türkçülük yapıp sermayeyi doğrultmaktan günü kurtarmaktan başka düşünce üretemeyen samimiyetsizlerin seslerini her yerden duyulabilmeleridir. Aslında yaptıkları, adaleti tesis edemeyenlerin Hz. Ömer’i ağızlarından düşürmemeleri ne işe yarıyorsa ona yarar. Bir başka Harbiyeli Hulusi Akar’ın lütfedip saçmalasa dahi elle tutulur tarafından değerlendirildiğinde eğitimleri “Allah’tan korkup kuldan utanmaya yarasa” sokağa, insan içine çıkmaları bile ‘yüz kızartıcı suç’ sayılabilecek adil bir coğrafyada devlet-millet düşmanı olarak hüküm giyecek olanların tavşanlardan çok ve çabuk üreyebildikleri seçilim sürecinin doğal kabul edilmesidir.
Din adaletten başka hiçbir şey ifade etmez. Allah insana insan olmayı, aklıyla iman etmeyi buyurur. Dünyadaki tüm insanlara ‘Veda Hutbesi’ kendisini bu ülkeye aidiyet bağıyla bağlı hisseden insanlık onur ve şerefine sahip Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Arap, Çerkez vs. herkese ‘Gençliğe Hitabe’yi okumalarını bir kez daha tavsiye ederim.
Allah herkese Gavur Mümin vatanperverliği nasip etsin. O vakit tadımızdan yenmeyiz, kimseler de bizi yenemez. Amin.