25 Nisan 2024 Perşembe   

Mustafa HATİPLER / Prof. Dr. / Rumeli Mektupları

DEĞİŞİM VE BAŞKALIŞIM

 

Değişimin insanoğlunun vazgeçilmez bir yönü olduğu herkes tarafından bilinmekte. Hatta en büyük değişimin yine değişim olduğu sıklıkla vurgulanmakta. Değişimle birlikte gelişimin de yaşanması mümkün. Zaman içinde değişen şartlar, değişen durumlar beraberinde zorunlu olarak bir değişim getiriyor getirecek de, bundan kaçış yok. Ancak değişimin mikyası kaybolunca ortaya mankurtlaşma çıkıyor.  Mankurtlaşma, Kırgız edebiyat ve fikir insanı Cengiz Aytmatov tarafından “Gün Uzar Yüzyıl Olur” adlı eserinde ortaya konmuş bir kavram. Kavramın esası; sömürge edilen bir ülkenin çocuklarının başlarına yaş derilerle sararak kızgın çöl güneşi altında bırakılması ve bu yaş derilerin kurumaya başlamasıyla o çocukların kafalarını sıkıştırmaları anlatılır. Bu sıkıştırma sonucunda kafaları sıkıştırılan çocuklar hafıza kaybına uğrar ve geçmişleri unuturlar ve köle haline dönüşürler. Köle olduktan sonra sömürgecilerinin  talimatlarını gözü kapalı yerine getirirler. Günümüzde artık mankurtlaştırılmak için Aytmatov’un anlattığı gibi çocukların kafasına ıslak deve derisi sarıp güneşte bırakmak gerekmiyor. İletişimin ve eğitimin türlü yollarıyla bu hafıza kaybını yaşatmak mümkün. Hatta bu yollarla günümüz insanını mankurtlaştırmak eskiye göre çok daha kolay.  
Aytmatov’un mankurtlaştırılmak ile ilgili anlattığı hikayede, Nayman Ana'nın gömüldüğü mezarlık uzay üssü yapılmıştır. Kazgangap, ölmeden önce oğlu Sabitcan’a buraya gömülmesini vasiyet eder. Sabitcan babasının cenazesine bile gönülsüz/isteksiz gelmiştir. İşleri çoktur ve cenaze töreninin bir an önce bitmesini ister. Kazgangab’ın cenaze alayı uzay üssüne yaklaşır. Askerler buranın askeri bölge olduğunu söyleyerek cenaze alayını durdurur. Askerlerin başında nöbetçi olarak Kırgız kökenli bir subay vardır. Bu nöbetçi subayın gelen Kırgız cenaze alayına ilk sözü: "Yoldaş, Rusça konuş"tur.
Bilenler bilir, “28 Şubat Askeri Darbesi” yakın dönem tarihimizin en yüz karası askeri darbesidir. Bu hain darbe, Türkiye’yi köle olmaktan kurtarmaktan başka derdi olmayan  merhum Necmettin Erbakan Hocamızın başbakanlığındaki Refah-yol Hükümetine karşı, onların şahsında topyekun tüm manevi değerlerimize karşı yapılmış olan ve yalan üzerine kurulu olduğu için de yapanlar tarafından “postmodern” olarak adlandırılan bir darbedir. Bir sürü asılsız bahanelerle yapılan darbe, Türkiye’yi ekonomik olarak köleleştirirmiş ve kültürel birikimlerimizi yok etmiştir. Darbecilerin ve onların şakşakçısı olan cümle zevatın diline doladığı marş; “10. Yıl” marşıydı. “10. Yıl Marşı”nın iyiliği-kötülüğü, muhtevası derdimiz değil. Ahlaksız bir darbenin sloganı olmuş olması üzücüdür.  O günlerin zalimleri, yerli- yersiz bu marşı okudular ve okuttular. 28 Şubatçılara göre, bu darbe, bin yıl sürecekti, 2002 yılında AK Parti iktidarıyla sona erdi. Üzerine 20 yıllık kazanımlarla bu hain darbenin izleri silindi.
Geçtiğimiz günlerde, Kocaeli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin mezuniyet töreninin kep atma anında, 10. Yıl Marşı’nın çalınması olayı yaşandı. Traji-komik olmanın çok çok ötesinde bir durum.   Bırakın İlahiyat Fakültesi’ni üniversitenin hiçbir yerinde çalınmaması gereken bir marş. Bu çalınmaması gerektiği hususu, marşın kendisinden değil, 28 Şubat Darbesi’nin sloganı olmuş olmasından. Gelinen noktada, Kocaeli Üniversitesi’nin rektörü  ve yöneticileri ile aynı üniversitenin İlahiyat Fakültesi Dekanı ve yöneticileri, bilesiniz ki, 28 Şubat 1997 günü MGK’da, bir grup güç sarhoşunun, bir grup makam budalasının saçma sapan sorularla zorlamaya çalıştığı rahmetli Erbakan hocanın yüzünden akan terin her bir miliminin ahı üzerinizdedir. Demek ki; "Yoldaş, Rusça konuş" yerini “Yoldaş çal bir 10. Yıl Marşı, İlahiyat için olsun”a dönüşmüş. Mankurtlaştırılmanın bu boyutunu Cengiz Aymatov bile hayal edemezdi, yuh olsun.

Tarih: 19 Haziran 2022 Pazar    Hit: 1253




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol