Mayıs ayında yapılacak olan genel seçimler için geri sayım başlamış durumda. Hangi partinin hangi kitleden ne kadar oy alacağı veya anket şirketlerinin tahminleri bir yana dursun, çoğu seçmen önemli bir meseleyi göz ardı ediyor. Dış politika! Siz sevgili okuyucularımızla beraber 6’lı masanın galip geldiği distopik bir Türkiye’ye kısa bir seyahat yapalım. Bir tarafta masanın en büyük ortağı sol CHP, öbür tarafta liberal DEVA Partisi ve bunlara benzemeyen siyasal islamcı Saadet Partisi ve Gelecek Partisi ve bir de halk nezdinde artık karşılığı bulunmayan DP.
Bu 6 benzemez’in ortak özelliği somut bir dış politika gündemlerinin olmaması. Ülkemizin etrafında birçok fiili savaş durumu varken ve bize yönelik küresel tehditler gün be gün artıyorken bu konuda bir yol haritası sunmayan 6’lı masanın daha sonrasında nasıl karar alacağını tahmin etmek zor değil. “Duruma göre bakarız” siyaseti yapılacak. Ancak her bir münferit dış politika meselesi iktidarların vizyonuna göre belirlenmektedir. Oluşturulan vizyonlar başarılı olsun veya olmasın istikrarlı bir görüntü ve ön görülebilirlik sağlamaktadır. Bu karar ve icra mekanizmasında devletin bütün aygıtlarının eş güdümlü hareket etmesini sağlamaktadır. Ancak dışişlerinin farklı bir partiye içişlerinin farklı bir partiye ve Cumhurbaşkanlığı makamının farklı bir partiye ait olduğunu farz ettiğimizde her kafadan ayrı bir ses ve ön görülemez bir Türkiye ortaya çıkacaktır. Öte taraftan, hızlı karar alamayan, küçük meseleler üzerinde uzun uzun tartışma yaşayan, borçlanmak dışında mali bir vizyonu bulunmayan ve Türkiye’ye fon getiren Katar gibi ülkeleri sürekli tehdit eden bir muhalefetin uluslararası finansal kredibilitesini siz düşünün. Bu kadarla bitmiyor, 6’lı masadan özerk yönetimin desteklenmesini savunan isimler var, onlarla beraber sözde Ermeni soykırımını tanıyanlar da. Hal böyle olunca yıllardır farklı coğrafyalarda savaşan askerimizin ve vatansever insanların öfkesi cabası olacaktır.
Doğu Akdeniz’in kilidi olan Libya için “Ne işimiz var Libya’da!” diyen 21. yüzyıl askeri teknolojisinin devrimi olan TB2 için “Kusura bakmasınlar dokunacağız! “diyen veya “S-400’lere ne gerek vardı şimdi canım” diyen zihniyetin Türkiye’yi beklenmedik bir güvenlik krizine sokacağı mutlaktır. “İstemezük” siyasetinden başka bir sermayesi olmayan bu siyasetin kendilerine oy veren vermeyen çoğu insan için hayal kırıklığı olacağı bellidir. Ataların dediği gibi perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Biz kendi kendimizle uğraşırken ABD’nin Yunanistan’a yaptığı yığınaklanma ve Yunanistan’ın hava kuvvetlerinin güçlendirilmesi politikası devam ediyor. Suriye PKK’sının devletleşme sürecine girmesi de acilen müdahale gerektiren bir durum. 6’lı masaya oy verecek olan vatandaşlarımız kendi partilerini dış politika vizyonlarını halka sunmaya elzemdir. Şayet, Türkiye’nin dış politika atılımlarının önünü kesmeyecek ve istikrar devam ettirecek açıklamalar herkes tarafından talep edilmektedir.
Türkiye’nin tarafı olduğu 1951 Cenevre Sözleşmesinin 33. maddesi mültecilerin yaşamlarını tehdit altında olduğu yerlere zorla geri gönderilemeyeceğini belirtiyor:
Özdağ ve Yücel, ulusal ve uluslararası hukukun, Türkiye’ye Suriyelileri geri gönderme yetkisi verdiği görüşünde. Onlara göre Suriyeliler mülteci değil geçici koruma statüsünde; bu yüzden de 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na göre gönderilebilirler.