“Kentsel dönüşüm; mevcutta bulunan yapı stoklarının olası depreme karşı risk analizlerinin yapılarak, deprem esnasında yıkılması ve diğer binalara zarar vermesi ihtimali göz önüne alınıp tehlike arz edenlerinin kontrollü bir şekilde yıkılarak yerine uygun depreme dayanıklı yeni binaların inşa edilmesidir.”
Genel tanım olarak yukarıda yazılı olan cümle kentsel dönüşümün tanımı olarak karşımıza çıkıyor. Peki ama bu uzun cümle bize tam olarak ne demek istiyor? Bu konuyu birkaç paragraf altında anlatmaya çalışacağım ve bu sürecin nasıl işlediği hakkında bilgi vereceğim.
Kullanmakta olduğunuz binanın deprem etkisiyle ya da sel, heyelan, fırtına ve hatta bazen kendi ağırlığının etkisiyle hasar alması veya yıkılması ihtimallerini değerlendirmek, yani canınıza ve malınıza herhangi bir risk oluşturup oluşturmadığını analiz etmeğe “Risk Analizi” denir. Ülkemizde yukarıda yazdığım ve yazmadığım birçok sebepten binaların hasar aldığını ve yıkıldığını hepimiz biliyoruz.
Binanızın riskli olup olmadığı taşıyıcı sisteminden alınan beton numunelerin laboratuvar ortamında kırılıp dayanımlarına bağlı belirlenir. Beton dayanımı düşük çıkarsa binanız risklidir. İyi ama beton dayanımı gerekli şartları sağlarsa binanız risk taşımıyor diyebilir miyiz? Tabii ki risk taşımıyor diyemeyiz. Çünkü betonun dayanımının yüksek olması tek başına çok bir şey ifade etmez. Taşıyıcı sistemin kesitlerinin yeterli ebatlarda olması, ana karkasın yönetmelik şartlarını sağlaması, donatıların durumu ve daha birçok etken binanızın riskli olup olmadığını belirler. İlk etapta beton dayanımına bakılmasının sebebi ise şudur: Binada beton dayanımı düşük ise diğer hiçbir şeye bakmanıza gerek yoktur, bina risklidir. Üstelik kontrolü en hızlı ve en ucuz olan betondur. Beton dayanımı yüksek çıkar ise binada daha detaylı inceleme ve analizler yapılmalıdır.
Risk taşıdığı belirlenen yapının kontrollü bir şekilde yıkımı gerçekleştirilir. Maalesef bu konuda da oldukça amatör uygulamalara şahit oluyoruz. Yakın zamanda yıkım işleri sadece gerekli şartları sağlayan yetkili firmalara yaptırılmaya başlandı. Bu sayede yıkım konusunda büyük mesafe kat edildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Daha sonra zemin etütleri yapılarak binanın oturacağı zeminin karakteri belirlenir ve ardından bu zemine uygun temel sistemi belirlenir. Oluşturtulmak istenen binanın kullanım amacına bağlı olarak projeleri hazırlanır. Bu süreç inşaatın yapılıp kullanıma sunulması ile son bulur.
İnsanımız ne yazık ki büyük depremler yüzünden kentsel dönüşüme ne kadar ihtiyaç duyulduğunun farkına varmış durumda. Ama yine de hatırı sayılır miktarda insan hiçbir bilimsel dayanağı olmadan oturduğu binanın sağlam olduğunu iddia etmeye devam ediyor. Unutmayın oturduğunuz binayı kendinizin yapmış olması ya da çok demir kullanılmış olması onun sağlam olduğu ve risk taşımadığı anlamını taşımaz. Bu yüzden binanızın risk analizini işinin ehli kişilere yaptırmanız ve riskli çıkması halinde vakit kaybetmeden dönüşüme katılmasını sağlamanız bir ölüm kalım meselesidir.
İstanbul özelinde kentsel dönüşümün hızlanıp asgari düzeye ulaşması ülkemiz için bir beka meselesidir. Ülkemizin hem nüfus hem de ekonomik açıdan lokomotifi olan İstanbul’un büyük bir depremle yerle bir olması bağımsızlığımızı ciddi anlamda tehdit etmektedir. Zira Allah korusun böyle bir yıkımın ardından zaten hazırda bekleyen bir takım dış etkenler yardım adı altında ülkemize giriş yapmak için can atıyor. Ve unutmayalım ki İstanbul’a kadar gelecek olan bu sözüm ona yardımseverler şehrimizi terk etmekte o kadar da aceleci olmayacaktır. Bu sebeple kentsel dönüşüme katkı sağlamak hiç de iddialı olmayan bir tabirle bir “Vatan Görevidir.”