26 Nisan 2024 Cuma   

TÜRKİYE’DE DIŞ TİCARET VE BÜYÜME İLİŞKİSİ

 

EKONOMİK büyüme hızı, bir önceki döneme göre ülkenin toplam üretim kapasitesinin (GSYİH) dolayısıyla da refah seviyesinin ne kadar arttığını yansıtmaktadır. 
Refah seviyesini yükseltmek isteyen ülkeler, sanayileşerek büyümeye çalışırken, çoğu zaman kaynak kısıtıyla karşı karşıya kalmakta, ulusal kaynaklar yetersiz kaldığında, dış kaynak kullanımı devreye girmektedir. Günümüzde neredeyse hiçbir ülke, kendi kendine yeterlilik (otarşi) politikası izleyememektedir. Özellikle teknolojik gelişmelerin desteklediği haberleşme ve iletişim imkânlarının küresel yayılımı, dünya çapında uluslar üstü kurumların oluşması, sermaye hareketleri ve dış ticaret gibi yollarla ülkeler giderek birbirleriyle daha yakın ilişkiler kurmakta hatta birbirlerine bağımlı hale gelebilmektedirler. Ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerin geleneksel olarak önemli kanallarından birisi, kısaca dış ticaret akımları olarak adlandırılan ihracat ve ithalattır. Gerek ülkede bulunmayan mal, hizmet veya üretim faktörlerinin temini, gerekse ülkede üretilen malların dış satımı bu kapsamda yer almaktadır. A.Smith ve D.Ricardo’dan başlayarak klasik düşünceye mensup yazarlar, işbölümü ve serbest ticaretin yararlarına vurgu yaparak, serbest dış ticaretin, katılan tüm ülkelerin refahını arttırabileceğini ifade etmişlerdir. 
Günümüzde her ülke, sahip olduğu üretim faktörlerini, coğrafi ve fiziksel koşulları, teknolojik düzeyi veri alarak, ekonomik büyüme ve kalkınmasını gerçekleştirebilecek farklı stratejiler benimseyebilmektedir. Nihai hedef olan büyüme ve kalkınma açısından, genel olarak ülkelerin, birbirini tamamlayıcı nitelikte iki farklı strateji uyguladıkları görülmektedir: ithal ikamesine dayalı strateji ve ihracata dayalı strateji. Bu stratejiler aynı zamanda, ekonomik büyüme amacıyla kullanılacak araçları da betimlemektedir. Örneğin ilk strateji tercih edildiğinde, dışarıdan ithalatla alınan mal ve hizmetlerin ülke içinde üretilebileceği bir yapı veya kapasite oluşturulmaya çalışılmakta, bu amaçla ülkeye yönelen ithalat gümrük vergileri, görünmez engeller vb. çeşitli araçlarla engellenmektedir. İkinci strateji seçildiğinde, ithal ikameci strateji çerçevesinde oluşturulan kapasitenin üreteceği mal ve hizmetlerin ülke dışına satışı ve böylece döviz girdisi sağlanmaya çalışılmaktadır. Dolayısıyla aslında bu iki strateji, birbirine rakip olmaktan ziyade birbirini tamamlayan stratejilerdir. Ancak uygulamada yapılan hataların, maalesef birinci stratejinin amacına ulaşamamasına, başta dış ödeme sorunları ve döviz darboğazı olmak üzere ciddi ekonomik bunalımların doğmasına neden olduğu görülmüştür.

Tarih: 17 Eylül 2017 Pazar    Hit: 1457




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol