19 Nisan 2024 Cuma   

SOKAKTAKİ İNSAN KİTLELERİ ÜZERİNE

 

ÜLKEMİZ kan gölü; umutsuzluk bulaşıcı hastalık gibi her yere yayılıyor. İnsan kitleleri duygularına hakim olamayıp sokakları dolduruyor ve bu toprakların duyarlı insanlarına da hüzün kalıyor. 
İnsan kitlelerini sürülere benzeterek faydalı analojiler kurabiliriz. Fransız düşünürlerden meslektaşım Dr. Le Bon İnsan kitlesi ve kitle psikolojisi üzerinde yoğun çalışmalar yapmış bir isim. Hadi onun fikirlerinden de faydalanarak kitle psikolojisine bir bakalım. 
Sokaklara dökülen kitlelerde; duygular abartılmış ve basittir, şüpheci ve kararsız değillerdir. Hoşgörüsüz, yetkeci ve muhafazakardırlar. Yerine göre hem çok ahlaklı (yüce davalar ve idealler); hem de çok ahlaksız (cani, cellat) olabilirler. Hiç bir şey önceden düşünülmez, engel tanınmaz. Rasyonel düşünce ve yargı gücü kaybolur. Ahlaki yasalar süprülüp atılır. Kollektif ruhun etkisiyle bir yenilmezlik duygusu belirir. Kör ve zapt edilmez bir güce dönüşen kitle ipini koparmış bir Sosyal Hayvan niteliğindedir. 
Kitle büyüdükçe katılanlar anonimleşir (isimsizleşir) ve sorumsuzlaşır. Topluluğu sürükleyen bireysel dürtüler bulaşıcı hastalık gibi diğerlerine bulaşır. Telkine yatkınlık ile birleşen durum, sonucu kestirilemeyecek ağır durumlara sebep olur. Bu olaylar biriktikçe rasyonel akıl kaybolur ve bunlar bir sonraki olaylar için basamak oluşturur.  
Bu fikirlerle ülkemizin bu gününe dönersek; çözüm iradesinin olmayışı, yönetim boşluğu ve ülkenin geleceğinin kitlelerin rasyonellikten uzak ruhuna teslim oluşu yakın zaman içinde bir durulma vadetmediği gibi, kitlelerin bu ruhla kitlesel eylemleri daha fazla göreceğimiz bir ortam yaratıyor. Peki bu durumda kimin ne yapması gerekiyor.     
İnsan kitlelerini yönetmek oldukça zordur ama bunu başarabilmek için insanoğlu yanıla yanıla da olsa bu sorunu çözmek için Devlet denilen yapıyı kurmuş, işlevini de adaletin ışığında rıza ile itaati sağlamak olarak belirlemiştir.
Şüphesiz ki rıza ile itaat ve sağlayacak olan devlette yönetip yönlendirme hakkını elinde tutan siyaset kurumu ve hükümettir.
Türkiye'miz çok çok fazla hasar alıyor. Unutulmamalıdır ki hasar ilk alındığında acı vermez; ardışık hasarlarla yorulan bütün, bazen anlamadan bütünlüğünü kaybeder, aynı boksörler gibi…
İtaati sağlamanın üç yolu aklıma geliyor. İlki güç veya zor kullanmak, ikincisi kurnazlığa başvurarak sorunları çözüyor gibi yaparak ötelemek. Üçüncüsü ise bizim de arkasında durduğumuz adalet ile sağlanan rıza ile itaattir. Elinde yetkisi olanlar için ilk iki yol oldukça kolay fakat çözüm üretmeyen yoldur.
Siyasetçilerimizin bol bol duygusal yorumlar yapması hiçbir şekilde çözüme katkı sunmaz. Siyasetçilerin sürekli kendileri dışında sorumlu aramaları da artık kulakları tırmalıyor ve iğrenme duygusu oluşturuyor. Bir analoji yaparsak; top oynamak için sahaya çıkan fakat topa dokunup oyun kurmaktansa ağzı açık sağa sola bakınıp kurgular yapan oyunculara benziyorlar.
Ülkemiz siyasi retoriğinden bir cümle ile siyaset kurumu ve hükümet, yan gelip yatma yeri değildir deyip; herkesin ayakta olduğu, beklentilerin arttığı bir ortamda meclis ve milletvekillerinin herhalde çok çalışıp yorulduklarından, hala tatile devam etmesini de anlayamıyorum.
Bu arada bayramınızı kutlar umutlu ve mutlu bir gelecekte, gelecek ay buluşmak dileğiyle.         

Tarih: 16 Eylül 2015 Çarşamba    Hit: 1739




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol