Garip bir zamandayız. Gözümüzün önünde koca koca gerçekler kulağımızın dibinde koskocaman yalanlarla zihinlerimiz her dakika tecavüzden yeni kurtulmuş mağdur gibi şaşkın, gergin, yorgun, bitik haller yaşıyoruz. Memlekette vatandaşın gündemi ile yönetenlerin gündemi arasındaki uçurum her geçen dün genişleyip derinleşiyor.
Tarihimizin en zalim iktidarı içeride zulmünün rekorlarını kırıyor kıramadıkları nı bir daha deniyor. Olmadı bir daha. Kendi vatandaşlarına aslan gibi kükrerken, kolunu kanadını kırıp kopartırken, dış dünyadaki muhataplarına süt dökmüş kedi gibi yalanmış patilerini uzatıyor. Bir miyav bile çekemiyor.
Gazze Trump’ın kentsel dönüşüm alanına, Suriye İsrail’in mesire alanına çevrilmiş, Kıbrıs elden gitmiş bizim aslanlardan miyav yok. Sadece akşam haberlerinde kandıracakları kitlelere hitaben beyanat metinleri hazırlıyor prompterlerini yüklüyorlar. Sözlerinin bir ağırlığı olup olmadığı bir kenara sesleri bulundukları mekanlardan dışarı gitmiyor. Galata’da midye festivali, Maltepe’de atar-kaçar mitingleri, tv ve gazetelerde külhanbeyi naraları ve kapanış. Hergün aynı teraneler bir başka kumpas ölçüsüyle, organizasyonuyla fısıl fısıl da değil bağır çağır dönüp duruyor.
Muhalefet partilerini, liderlerini, müstakbel adaylarını, gazetecileri, vatandaşları, öğrencileri derdest edip geleceklerine pusu atıyorlar. Hergün millete bir oyun kuruyorlar. İşi gücü bırakıp hangi dizide kimin oynadğıyla dahi ilgileniyorlar. Ama memleketin sorunlarının nasıl çözüleceği konusunda bir fikirleri yok. Öyle bir dertleri yok diyemem öyle bir vizyonları da yok. Kaldı ki bu ülkede yaşanan ekonomik, siyasal, toplumsal bütün sorunların tüm kaynağı da kendileri. Başta da Erdoğan. Evet bu ülkenin başına gelen tüm feaketlerin tek sorumlusu o.
2009’da Libya’lı dört aşiretin ikisini destekleyerek ülkenin bölünmesine sebep olurken, 2011’de Suriye’nin parçalanmasını öngören ve emreden Amerikan politikalarını desteklerken ‘Arap Baharı’ denen mevsimin hiçbir çiçek açmayacağını hesaplayamayan da Erdoğan. Başkanlık sisteminin koalisyonları sona erdirecek bir düzenleme olduğuna, herşeyin çok güzel olacağına dair vaatler veren de o. Bugün Dem’le demlenip sallama ittifaklarla politikalarla ülkenin geleceğini Erzurum şekeri gibi kırtlatan da. Bu iktidarın bu ülkeye verdiği zararın tüm etkilerini yaşıyoruz. Boyutlarını da göreceğiz. Ama istemiyorlar. Tek dertleri ülkenin asli unsuru, gerçek sahibi olan milletin yarattıkları enkazın başına mümkün olduğunca geç ulaşması. Saltanat kayıklarının kıyıdan mümkün olduğnca uzaklaşması.
‘Verin yetkiyi döviz-faiz ne olacak görün.’ diyeli daha şunun şurasında kaç gün geçti. Memleketi faiz lobisinin dönme dolabına çevirdi. Milleti adaletsizlikle, açlıkla terbiye etmenin envai çeşit yolunu deniyor. Ama olmuyor. Yetersizliği, yönetemezliği gün yüzüne çıktı Artık olmuyor. Güneşi balçıkla bile sıvadılar ama güneş balçığı döküyor.
Devri iktidarında Irak Kürdistanı kurulan, Trump’ın methiyelerine bakılırsa Suriye Kürdistanı en geç 2026 olmadı 2027 sonuna kadar ilan edilecek olan, Gazze’de Filistinli kalmamasına, Trump’ın rivierasına, İsrail’in sözde vatandaşlarına Golan gezileri tertiplemesine, şans eseri elimizde kalan Kıbrıs’ın Rumlar tarafından İsrail siyonizmine önce üs olarak verildiği sonra vatan yapılacağı süreçlere tanık olduğumuz Erdoğan’ın bu ülkeye verdiği birşey kalmadı vereceği birşey ise yok.
Siyasetine aktör yetiştiremeyen, olanlarının çözümlere dair bir cümle kuramadığı bir replik atamadığı bir zamanda tarihin en yeteneksiz iktidarı ve varlığını borçlu olduğu muhalefeti ile Türkiye bugünleri arayacağımız yarınlara yolculuğuna devam ediyor. Aklımızı kullanmazsak Allah’ın yardımının da geleceğini sanmıyor, inanmuyorum. O, vaadinden dönmez.