Kıymetli dostlar;
Diyarbakır’da henüz 8 yaşında bir kız çocuğu olan Narin, 21 Ağustos günü Kur’an kursundan evine dönerken kayboldu. Ailesi, komşuları, güvenlik güçleri; herkes günlerce umutla Narin’i aradı. Ancak 19 gün sonra acı haber geldi. Narin, bir çuvalın içine konulmuş, üstü taşlar ve ağaçlarla örtülmüş halde, defalarca aranmış bir derenin içinde bulundu. Bu masum çocuk, vahşetin en karanlık yüzüyle hayata veda etmişti. Onun kayboluşu ve ardından gelen bu acı, toplumun tüm vicdanını derinden sarstı.
Bu olay, bireysel bir trajediden çok daha öte. Kız çocuklarına yönelik şiddetin, istismarın ve caniliğin nasıl korkunç boyutlara ulaştığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Narin, bu ülkede vahşetin pençesine düşen tek çocuk değil; onun gibi birçok çocuk, toplumun gözleri önünde kayboldu, sessiz çığlıklar attı ve yok olup gitti. Ama bu kez durup düşünmek zorundayız: Nerede yanlış yapıyoruz?
Son yıllarda artan kız çocuklarına yönelik şiddet vakaları, toplumsal bir krizin habercisi niteliğinde. Bu olaylar, sadece birer bireysel suç vakası değil; aynı zamanda ahlaki, sosyal ve kültürel bir çöküşün simgesi. Toplum, kız çocuklarını koruyamıyorsa, gelecek nesillerin güvenliği konusunda ciddi bir tehlike altında demektir. Kız çocuklarına yönelen bu şiddet, onların bedenine ve ruhuna zarar verirken, aynı zamanda bir toplumun vicdanında da derin yaralar açıyor. Narin’in yaşadıkları, bu yaralardan sadece biri.
Bir çocuk, hele ki Narin gibi masum bir kız çocuğu, en güvende olması gereken yerde, ailesinin yanına dönerken kayboluyor. Peki, bizler nasıl bu kadar duyarsızlaştık? Nasıl oldu da çocuklarımıza yönelik şiddet haberleri günlük yaşamın sıradan bir parçası haline geldi? Olaylara sadece üzüntü ve öfkeyle yaklaşmak yeterli değil. Toplum olarak daha fazlasını yapmamız gerekiyor.
Bu tür vahşi eylemler, sadece o çocuğun hayatını değil, toplumun onurunu da yok ediyor. Narin’in acı sonu, hepimize yapılan bir saldırıdır. Çocuklarımıza, masum bireylere, kızlarımıza bu şekilde yaklaşan bir toplum, hangi değeri savunduğunu söyleyebilir? Bir çocuk öldürüldüğünde, sadece bir hayat değil, o çocuğun geleceği, hayalleri ve umutları da öldürülüyor. Bu tür suçları işleyenler, sadece bir cana kıymıyor; insanlığın en temel değerlerine de saldırıyorlar.
Bu olaylar artık tahammül sınırlarını çoktan aştı. Her bir çocuğun kayboluşu, toplumun vicdanına vurulan bir darbedir. Narin’in hayatı, onun gibi nicelerinin hayatı gibi, geri getirilemez. Ama onların kaybı, bizlere sorumluluğumuzu hatırlatmalı. Bir toplum, çocuklarına yönelik şiddet karşısında sessiz kalıyorsa, bu sessizlik o toplumu da tüketir.
Toplum olarak ahlaki bir sınavdayız
Bu tür trajediler, sadece bireysel olaylar olarak görülemez. Toplumsal bir sorunla karşı karşıyayız ve bu sorun, şiddet kültürünün giderek yaygınlaşmasından kaynaklanıyor. Ahlaki değerlerimiz zayıflıyor, empati yeteneğimiz köreliyor. Bir çocuğun vahşice katledilmesi karşısında bile toplumsal bir uyanış yaşayamıyorsak, sorun derinlerde demektir. Bu tür olaylar, sadece birkaç gün konuşulup unutulmamalı. Hepimiz bu suçlar karşısında sorumluluk almalı, çocuklarımızı ve geleceğimizi korumak için harekete geçmeliyiz.
Narin’in ölümü, bir uyarı niteliğindedir. Çocuklarımıza sahip çıkamadığımız her an, ahlaki bir çöküş yaşadığımız andır. Bu çöküşe dur demek, yalnızca yasalarla değil, toplumsal bilinçle mümkündür. Herkes, bu konuda üzerine düşeni yapmalı; aileler, öğretmenler, devlet yetkilileri ve bireyler olarak çocuklarımızın güvenliği ve huzuru için el ele vermeliyiz.
Bir daha yaşanmaması için ne yapılmalı?
Narin gibi masum çocukların bir daha böyle bir vahşete kurban gitmemesi için yapılması gerekenler bellidir. Öncelikle, çocuklarımızı koruyacak bir hukuk sistemi inşa etmeliyiz. Şiddete ve istismara karşı caydırıcı cezalar uygulanmalı, suçluların cezalandırılmasında hiçbir taviz verilmemelidir. Ancak hukuki adımların ötesinde, toplumsal bir bilinçlenmeye de ihtiyacımız var. Çocuklarımızın güvenliği sadece devletin değil, hepimizin sorumluluğundadır.
Okullarda, ailelerde, sokaklarda çocuklara yönelik şiddet ve istismarın ne kadar korkunç sonuçlara yol açtığı anlatılmalı, bu konuda bir toplumsal seferberlik başlatılmalıdır. Medya, sivil toplum kuruluşları ve kamu kurumları işbirliği içinde çalışarak, çocuklarımızın güvenliğini sağlamak için ortak bir bilinç oluşturmalıdır. Her bir birey, bu konuda duyarlı olmalı, çocuklara yönelik en ufak bir tehdidi bile ciddiye almalı ve müdahale etmelidir.
Narin’in hatırasına sahip çıkalım
Narin’in hatırası, bu toplumun hafızasında silinmemeli. Onu unutmamalı, onun gibi masum çocukların bir daha bu kaderi yaşamaması için elimizden geleni yapmalıyız. Her çocuk, güven içinde büyümeyi hak eder. Her çocuk, hayallerini gerçekleştirebileceği bir dünyada yaşamalı. Narin’i kaybettik, ama onu unutmamak, onun gibi diğer çocuklar için harekete geçmek bizim elimizde.
Kalın sağlıcakla…