20 Nisan 2024 Cumartesi   

Sadık KAHRAMAN / Gazeteci Yazar / Şehir ve İnsan

MİLLİ BİRLİK VE KUCAKLAŞMA

 

AYLARCA konuştuk, tartıştık; değerlendirmeler, tahminler yaptık ve 16 Nisan günü yüksek katılımla Anayasa değişikliği referandumunu geride bıraktık.
Mühür tartışmaları olsa da sonuçlar değil, sistem değişti...
Kısaca referandum öncesindeki belirsizlik kalktı. Ufak tefek çatlaklıklar olacaktır. Ama ülke insanı için artık kamplaşma değil kucaklaşma zamanıdır. Altından halısı gidenlerin, ülke ikiye bölündü yaygarası boşunadır.  Bu dilin karşılığı da yoktur.
Baksanıza dün birbirlerine şeş beş bakanlar bugün ittifak yapacak noktaya geldiler. Hatta dün köşke çıkamazsın diyenler, aynı ismi kendi adayı olabileceğini tartışıyor.
Bunlar milli birliğin ve kucaklaşmanın kilometre taşlarıdır.
Zihinlerdeki türbülansın sonuna yaklaştık.
CHP %48'in enerjisiyle de olsa millete giden yol için önemli bir adımı tartışıyor. Ama asıl milletin kendisiyle buluşacak adımların atılması gerekir. Çünkü Baykal'ın ve tüm CHP'lilerin kaçırdığı ufak bir nokta var. %48'i CHP oyu zannediyorlar ama değil!  
Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun Erdoğan'a tek adamlık suçlamasıyla etmediği hakaret kalmadı. Aynı Kılıçdaroğlu'nun seçim yenilgileri sebebiyle bir istifa söylentisine tahammülü bile yok.
Parti içi muhalefete ettiği tehditlere ne demeli?!
Böyle yalpalar olunca haliyle inandırıcılık olmuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a kafa tutabilecek bir lider olmayı bırakın, kendi partisi içinde bir bütünlük sağlayacak ferasetten uzak duruyor. Baykal, Sağlar, Böke ve İnce son referandum yenilgisiyle hesap soran isimler…
Muharrem İnce’ye katılmamak elde değil, yahu! "Çıkmışsın yenmiş, her seçimde yenmiş, yenmiş de yenmiş!" Çok haklı İnce..
Ancak Kılıçdaroğlu'nun bu pek umurunda değil. Malum her seçimden sonra bir şekilde kazanan gibi konuşabilmeyi başarıyor. Eh, ne diyelim; onun kendine has hesap soruşuyla bitirelim o halde,
"Ya böyle bir şey olabilir mi?!"
Gelişmeler CHP’nin de merkeze geleceğinin işaret fişeğidir. Bu kucaklaşmalar milli birliğimizi güçlendirecektir. Kötü bir şey değildir. Siyasilerin dönemsel olarak liboş, dönek vs. gibi eleştirel yaklaşımları olsa da memleketin güçlenmesine katkı sağlayacaktır. 
***
ABD’nin hatta diğer dost ve müttefiklerimizin YPG’ye silah verdiğini yeryüzünde gözü olan gördü, kulağı olanlar duydu.  Lakin tam da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti öncesi başkan Trump’ın onayı ile resmileştirdiler.  Neyi amaçladıklarını içerdeki sese kulak verdiğimizde anlayabiliriz.
İçerde düne kadar Esed diliyle konuşanların, birden vatan sevdalısı olup Erdoğan’ın ABD ziyaretini iptal etmesini istemeleri düşündürücüdür.  
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Çin ziyareti öncesi, “Trump’la yapacağım görüşme virgül değil, nokta olacaktır.” sözü gayet manalıdır. Kafasını kumdan çıkaran Türkiye’nin sesi en güçlü haliyle dile getirilecektir. Fakat karşısında “Kudüs İsrail’in başkenti olacaktır diyen bir başkan var.
Malum ABD’de işler pentagon aklıyla yürüyor. Bush gitti, Obama geldi; o gitti Trump geldi. Değişen sadece başkanların isimleri oluyor. Pentagon ise İsrail’dir. Türkiye’de de bir devlet aklı vardır ve olanları soğukkanlılıkla değerlendirmektedir. Ancak böylesi milli meselede tabloyu kendi ülkesinin lehine güçlendirmek yerine İngiliz, İsrail, AB ve ABD taşeronluğuna soyunanları görmek kahrediyor.  
Çünkü uluslararası ilişkilerde gaz vermek vicdansızlıktır. Bu gaza getirme işi aslında kendi devletini hedef almaktır. YPG üzerinden ABD’yle bozuşacağız diye el ovuşturmak tam bir kepazeliktir.
Bu filmi İsrail ve Rusya örneklerinde gördük. Ancak bildiğimiz bir gerçek var! Emperyalistlerin dostluğu sadece çıkarlarıdır.
Sonuçları hep birlikte göreceğiz. Bir bakarsınız CIA görevi bitmişse FETÖ’yü bile teslim eder.  
O da terörist başı gibi “Türkiye’ye hizmete hazırım” der. 
****
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın damadının özel hastaneden alınan bir raporla, bir oldu bittiyle tahliyesine tepkiler çığ gibi. Onlarca ağır hasta, yaşlı-genç hala volta vuruyor.
Toplumun her kesiminin bu tahliye ile vicdanları kanamıştır. Hatta umutları yıkılmıştır. 
Hastane raporuna girmeye gerek bile yok.
Damat Kavurmacı’yla birlikte vicdanlar sızlamıştır. Bu olay sayesinde çatır çatır “üstünlerin hukukunun” devam ettiğini gördük. Yapılan hizmetler bu ahlaksızlıkları, hırsızlıkları kapatmamalı.  
Esasen FETÖ’yle mücadeledeki ciddiyetsizliği seyrediyoruz.   
Neden mi?
Devlete yerleşmek, ihale kapmak vs. için FETÖ icazet makamı yapıldı. FETÖ devlet içine 40 yıldır sızıyordu, lakin 10 yıllık süreçte anahtar teslim edilmiştir. Devletin anahtarını teslim alan bu yapı, devlet içinde bürokrat, polis, savcı, hakim ve medya ayağı sayesinde, hem siyaseti, hem özel şirketleri türlü tuzaklarla yönetmiştir. 
Tuzak sonunda ülkenin anahtarı yetmemiş tapusunu kanlı bir şekilde ele geçirmeye kalkmıştır.  Lakin millet bu “habis ur” karşısında eğilmemiş, canı pahasına dur demiştir.
Ardından yapılan bir yanlışta bu tezgahları çeviren elebaşılar ve devlet içi aktörler, paralarıyla birlikte yurt dışına el sallayarak kaçmışlardır. Ergenekon’la boşalan havuzu, FETÖ ile doldurmuşlar. Şimdi boşalan havuz yine organize eller ile doldurulursa vah halimize…
Hülasa ağlanacak, sızlanacak, bir durum kalmadı. Halkın vagon olması sağlanabilir, ama gerçekler bir gün ortaya çıkıyor. Bu havuz “doldur –boşalt”malarının ve Anadolu’nun yiğit adamı gerçek lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun vebali çok ağır olacaktır. Duasını da gereğini de adam gibi yapanlara ne mutlu…
 

Tarih: 18 Mayıs 2017 Perşembe    Hit: 1212




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol