25 Nisan 2024 Perşembe   

MEN DAKKA DUKKA

 

BİR Çin atasözü bu. Çinliler, “Çalma kapımı, çalarlar kapını” diyor. Bu yazımda, bir zamanlar sabaha karşı başkalarının kapısını çalanların, şimdi kendi kapılarının çalındığını anlatmaya çalışacağım.
Önce, bir “Ergenekon” icat ettiler. Yargı kararları çıkartıp, tanıdık-tanımadık birçok kimsenin sabaha karşı kapısını çaldılar. Evlerine girip, saatlerce aradılar. Ne buldularsa, alıp götürdüler. Tabii, evin sahibini de götürdüler.
Emniyetin soğuk koridorlarında, günlerce beklettiler. Sorguladılar ve o soğuk koridorlardaki bankların üzerinde yatırdılar. Kimisi, örtünecek bir battaniye bulabilirken, kimisi ceketinin içine büzülüp soğuktan korunmaya çalıştı.
İfadelerini alıp, tedbirli olarak hakim önüne çıkardılar. Sorgulama üstüne sorgulama ve peşinden tutuklamalar geldi. Asker olanlar askeri Cezaevlerine, siviller de Silivri Cezaevi’nin loş hücrelerine kapatıldılar.
Baskına uğrayanlar, duruşmalarda hakimlere yalvardılar. “Suçumuz nedir? Ne olur bize söyleyin” dediler. Avukatları, toplantı ya da açıklama üstüne açıklama yaptı, ama nafile. Duvarlar ne denmek istediğini anladı, ama yetkili ve etkililer bir türlü anlamadı. Suçları bile, doğru dürüst söylenmedi.
Onlar, içeride çile doldururken yargılamalar devam etti. Yıllar geçti. 5 seneden fazla içeride yatanlar oldu. Nihayet, kararlar açıklandı.  Hemen hepsine ağır cezalar verildi.

TEZGAH, NİHAYET BOZULDU

Anayasa Mahkemesi “Hak ihlali var.” diye bir karar verince, hüküm giyen sanıklar tahliye edildi. İşin ilginç yanı, yargılandıkları sırada vefat eden yakınlarının cenazelerine katılmaları için sanıklara verilen bir ya da iki günlük izinlere bile, bu insanlar Jandarma eşliğinde gittiler. Bir gecelik izini, evlerinde değil, yine yakındaki Cezaevlerinde geçirdiler.
Ölen yakınlarına mı yansınlar, uğradıkları haksızlığa mı? Onlar da şaşırdılar.
Ama, tezgah nihayet bozuldu.  Uzun yıllar işbirliği içindeki bir dini Cemaat’le iktidarın arasına “kara kedi” girince, ipler koptu. Bütün bu suçlamaların bir “tezgah” olduğu anlaşıldı ve Başbakan’ın Başdanışmanı olan bir Milletvekili, ağzındaki baklayı nihayet çıkardı.
Bütün bu suçlamaların ve tutuklamaların, bir “kumpas” olduğunu söyledi. Daha açık bir ifadeyle, “Milli Ordu’ya kumpas kuruldu” diyerek, bu Cemaati işaret etti.
Derhal tahliyeler yapıldı. Şimdilik, yatanlar yattıkları ceza ile kaldılar. Bundan sonra, umarım ki yapılan bu haksızlıklar düzeltilecek ve çalınan hürriyetler, yeniden kısıtlanmayacak.

MEN DAKKA DUKKA

Çin’liler böyle diyor. Men, Dakka Dukka. Yani çalma kapımı, çalarlar kapını. Bu sözün doğruluğunu bilmeyen yok, ama kumpasçılara gel de anlat bakalım.
Ne var ki, yeni operasyonlar bu sözün doğruluğunu ve bir gün kapı çalanın kapısının çalınacağını  sadece hatırlatmadı, gösterdi.
14 Aralık Pazar günü sabaha karşı, o kapılar çalındı. Polis, her birine günaydın yerine; “Men Dakka Dukka” dedi.
Sevinenler çok, ama ben üzüldüm. Keşke, bu olay başlarına gelmeseydi. Keşke, kapıları çalınmasaydı. Ancak, onlar da daha önce bu insanların kapılarını keşke çaldırmasaydı.
Bu satırların yazarı olarak, “Kumpas”ın ne demek olduğunu siz bana sorun. Başka bir söylemle, çatından düşenin halini, ancak çatıdan düşen bilir.

Tarih: 22 Aralık 2014 Pazartesi    Hit: 1211




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol