22 Nisan 2025 Salı   

MAH-I MATEM

 

İçerisinde bulunduğumuz süreç itibariyle bu ayki yazımda kendi alanımın dışına çıkmak suretiyle özelde İslam Alemini ve genelde kendisini insan olarak gören herkesi ilgilendiren Muharrem ayından bahsetmeyi uygun gördüm.
Özetle anlatacak olursak Hz. Ali ile Muaviye arasında gerçekleşen savaşlar ve bu savaşların sonunda Hz. Ali’nin mescitte şehit edilmesinin ardından Müslümanlar arasındaki ayrışma çok ciddi boyutlara ulaşmıştı. Daha sonraki süreçte Muaviye, oğlu Yezid’i kendinden sonra Müslümanlara halife olarak ilan etti. Ancak Yezid’in karakteri ve davranışları onun bu makam için hiç de uygun birisi olmadığını açık bir şekilde göstermekteydi. Zira o aleni bir şekilde İslam’ın kurallarına uymamaktaydı. Açık bir şekilde Peygamber Efendimize düşmanlığını ilan etmekte ve O’nu kastederek “Bu adamın ismi ezandan kaldırılmadıkça amacıma ulaşmış sayılmam” demek cüretini göstermekteydi. Bu sebeple hilafete gelir gelmez kendisine en büyük tehdit gördüğü Hz. Hüseyin efendimizden biat almak ve eğer biat alamazsa canını almak niyetiyle harekete geçti. Bu haberi alan Hz. Hüseyin;” Peygamberin torunu olan ve vahyin indiği evin varisi olan ben eğer Yezid gibi birisine biat edersem İslam’dan eser kalmaz” diyerek Medine’den ayrılarak Mekke’ye gitti. Zira bilindiği üzere Mekke’de herkes güvende olup orada insanların canına ve malına kastetmek İslam kurallarına kati olarak aykırıdır. Ancak Yezid bu İslam şartını da hiçe sayıp Kabe’nin içinde dahi olsa Hz. Hüseyin’i öldürmek üzere emrini Mekke valisine gönderdi. Yine durumdan haberdar olan Hz. Hüseyin Kabe’nin saygınlığı bozulmasın diye oradan ayrılmaya karar verdi. İşte tam bu süreçte, gidecek çok da bir yeri olmadığı durumdayken daha önce kendisine davet gönderen Kufe şehrine doğru çıktı.
Kendisine Kufeliler’in sözlerinden döneceğini hatırlatanlara başka çaresinin olmadığını söyleyerek yola çıkan Hz. Hüseyin’in aslında gidebileceği başka bir güzergah da yoktu. Önünde iki seçeneği vardı: Yezid’e biat etmek ya da doğru bildiği yolda gerekirse şehadet şerbetini içmek. Peygamber Efendimizin torunu, Hz. Ali efendimiz ve Hz. Fatıma annemizin oğlu olan Hz. Hüseyin için hangi seçeneğe yöneleceği tartışma gerektiren bir konu değildi. “Zillet bizden uzaktır” diyerek hiçbir zalime boyun eğmeyeceğini açıkça haykırmıştır. Eğer o gün zulme baş kaldırmasaydı ondan başka hiç kimse baş kaldırmayacaktı. Peygamber’in öz torunu dahi Yezid’e karşı çıkmazsa başka kim karşı çıkabilirdi ki?
İşin neticesinde Hz. Hüseyin efendimiz Kerbela’da kendi ailesi ve ona bağlı az sayıda dostuyla birlikte muhasara altına alındı. O ve yanındakiler susuz bırakılıp vahşice katledildiler. Hatta öyle ki henüz 6 aylık olan ve susuzluğa mahkum edilen oğlu için su istediğinde gözü dönmüş düşman tarafından o bebeğe dahi merhamet gösterilmeden canına kıyıldı. O’nun ve dostlarından şehit olanların cenazelerini ardına bırakan Yezid’in ordusu çoğunluğunu Peygamber efendimizin torunlarının oluşturduğu kadınları ve çocukları esir alıp şehirlerde teşhir etmek suretiyle Yezid’in yanına götürmüşleridir.
Bizler bu hadiseyi bugüne kadar unutmadık ve bundan sonra da unutacağımızı zannetmiyorum. İşte bu yüzdendir ki dünyanın neresinde bir zulüm varsa ona baş eğmek yerine aynı Hz. Hüseyin gibi karşısında durmayı millet olarak adet edinmişiz. Din ve dünya görüşümüz O’nun çizgisindedir. Bugün Gazze’de yaşananlara sessiz kalmamış olmamız zamanımızın Yezidlerine karşı olduğumuzun açık göstergesidir. Ne mutlu bizlere ki yol gösterici olarak zalimleri kabul etmemekteyiz. O’nun son anlarında söylediği sözler bizim yaşamımıza ışık tutmaktadır. Can vermek üzereyken düşmana hitaben şunları söylemiştir: “Ey zalimler! Eğer Allah’a inanmıyorsanız ve kıyameti de kabul etmiyorsanız en azından dünyada özgür insanlar olarak yaşayın.”

Tarih: 20 Temmuz 2024 Cumartesi    Hit: 1319




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol