19 Nisan 2024 Cuma   

Sadık KAHRAMAN / Gazeteci Yazar / Şehir ve İnsan

LİDERLİK VE LİDERCİLİK

 

Geçtiğimiz günlerde Kılıçdaroğlu, Türkiye’yi yeniden cennete çevirmek için mücadele edeceklerini söyledi. Demek ki Türkiye eskiden cennet gibiymiş, öyle ki, tüm kesimlerce kabul görmeyeceğine dair mahşerin altı atlısı tarafından çekinceler görülen lider Kemal Bey, geriye dönme çabası içinde olduğunu vurguladı.
İYİ Partili milletvekili, Kılıçdaroğlu’nun olası başkanlık adaylığının ülkenin %70’i tarafından mezhebi aidiyet sebebiyle pek de olumlu karşılanmayacağını ifade etmişti malum. Bunun üzerine bizim altılı atlılar aralarında sarılıp barıştılar, özürlerini dileyip anlaştılar. Aile içi meseleleri bizi ilgilendirmez tabii ama şu cennet yorumu hakkında birkaç şey söyleyebiliriz herhalde. Hangi yılları kast etti acaba Kılıçdaroğlu? Bir sağdan bir soldan idamların olduğu yılları mı, genç kızların örtülerini çıkarmaları için ikna odalarının kurulduğu günleri mi, 2001’i mi, yoksa yoksa tek parti dönemini mi, milletin buğadyının aşının toplatıldığı ya da sakalına, tırnağına, diz kapağına bakıp da işkence gördüğü zamanları mı? Hangisi güzel vatanımızın cennet gibi olduğu aralığa tekabül ediyor, merak ettim doğrusu. Şimdi doların 17 lira olması, yaşamın pahalılığı, en basit ihtiyaçların lükse dönüşmesi, hastalık sürecinin piyasayı getirdiği hal her ne kadar bizleri zorlasa ve hepimize kabus gibi gelse de Türkiye’nin AK Parti’den önce güllük gülistanlık, özgür, huzurlu bir yaşantısı olduğunu ima etmek en hafif tabirle bu ülke ve tarihi hakkında hiçbir şey bilmemektir. Aleviğiyle ilgili kendi ittifakının mensubu olan bir milletvekilinin yorumları sebebiyle incinmeyen Kılıçdaroğlu, acaba AK Parti’den önce, Alevi adının ağza alınmasının bile olay olduğu günlerde inciniyor muydu? Bugünkü tabloyu kime borçlu olduğunu da, kime teşekkür etmesi gerektiğini de bizler biliyoruz. Kendisi büyük ihtimalle, tıpkı kaybettiği her seçimden sonra yenilgiyi reddettiği gibi bu gerçeği de reddedecektir fakat olsun, bu taraftan ona yüklenmek, en azından güncel anlamda, makul olmaz. Doğruya doğru, Kılıçdaroğlu’nun son dönemlerdeki başarısı takdire şayan. İmamoğlu’ndan Yavaş’a, Muharrem İnce’den altılı masanın mensuplarına kadar herkesi bir güzel kıvama getirdi, hepsinin önüne geçti, olası tüm rakipleri ekarte etti. Biraz popülerleşen tüm başkan adaylarını birer birer sahnenin dışına itmeyi başardı. Lidercilik oynayan Babacan’nından Davutoğlu’na, herkesi geri plana itti. Tebriği hak ediyor.
Ama esas problem başka, onu bir türlü açık açık söyleyemiyor, onunla ilgili açık açık kafa tutamıyor: Adaylık.
Zaten ‘aday olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu.’ Cevap veremiyor çünkü kendisi de bilmiyor. Altı kafadar kendisine güvenmiyor, o da kimi öne süreceğini bilemiyor. Bir adaylık meselesinin içinde sıkıştı kaldı. Bakalım liderliği nereye kadar uzanıyor, altılı masanın her köşesine mi, yoksa yalnızca egemenliği altına aldığı kendi partisinin derinliklerine mi?
***
Diğer yandan Erdoğan bir kez daha adaylığını açıkladı. Kılıçdaroğlu’na da kaçak güreşmeyi bırakmasını söyledi. Doğal olarak hem sıkıştırıyor hem de bununla daha fazla özgüven kazanıyor. Rakibini köşeye sıkıştırdığını biliyor, tadını çıkarıyor. Ancak her ne kadar konuşmalarında kararlı bir tutum sergilese de o da biliyor ki en zor seçimlerinden birine girecek. Çünkü esnaf, halk, işçi, işveren, kiracı, kiraya veren, borçlu, alacaklı herkes bu ekonomik buhran havasından şikayetçi ve mağdur olmuş durumda. CHP’nin, “Erdoğan kaybedeceği bir seçime adaylığını açıkladı.” minvalindeki açıklamaları, kaybetmekten bahseden CHP olduğu için her ne kadar ciddiye alınmayacak düzeyde olsa da, Erdoğan’ı şüphesiz zorlayıcı bir seçim dönemi bekliyor. Ancak liderlik özelliği işte böyle anlarda belli olur. Erdoğan, iktidarı boyunca, çok daha çıkışsız görünen yolları aşmayı bildi, bu kez aynı şeyi yine başaramaması için çok bir neden yok.
**
Türkiye’nin ekonomik anlamda ve dış politikada yaşadığı sıkıntılarda hiçbir payı yokmuş gibi davranıp kenara çekilen, sonra da zeytinyağı gibi üste çıkan, “biz yapmıştık, Erdoğan bozdu” tadında açıklamalarla bir yere varabileceğini zanneden Babacan ve Davutoğlu ikilisi, sundukları komedi şovunu her geçen gün yeni bir seviyeye taşıyor. Davutoğlu Malatya’da gittiği her yerde yuhalanmış, hala inatla siyasi bir geleceği olduğunu zannediyor. Bakan Nebati’ye ekonomiyi yönetmek için iyi bir beyne ihtiyaç olduğunu söyleyip beyinsiz de demiş. Tabii Davutoğlu’nun beyninin katkılarıyla neredeyse bütün dünyayla kavgalı hale düştüğümüz için, tavsiyeleri ekstra ehemmiyet taşıyor, göz ardı etmemek lazım. Erdoğan’ın hatırına milletin başbakan yaptığı adamdan da başka sözler beklemek garip olurdu zaten. Nereden baksam duruşundan devlet adamlığına aidiyetsizlik akıyor. Nitekim değerli dostu Babacan da en son Erdoğan’ı emekliliğe çağırarak zeka dolu bir politikacı örneği çizmiş durumda. Bu ne tür bir acizliktir, artık bilemiyorum. Zaten Erdoğan’la çalışıp onun ekibinde bulunmuş olup da nasıl bu kadar kötü siyaset yapılabilir onu da bilemiyorum ama neyse. “Ezilenler”, “sessiz kalanlar” diye diye dolaşıp duygu sömürüsü yapmakla kimseye deva olunmayacağını halk görüyor. Kendisi de en yakın seçimlerden sonra tecrübe eder artık. Çok sevgili Muharrem İnce’nin, meşhur, “Çıkmışsın yenmiş, yenmiş de yenmiş!” tiradının ithaf edilebileceği “liderler” kervanına o da katılır.  Ama finalde, “Adam kazandı.” diyebilecek mi, o dürüstlüğü gösterebilecek mi, yoksa Kılıçdaroğlu’nun yolunu tutup “Aslında biz kazandık!” masalına mı tutunacak, onu göreceğiz. Vesselam.

Tarih: 19 Haziran 2022 Pazar    Hit: 1085




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol