18 Nisan 2024 Perşembe   

Mustafa HATİPLER / Prof. Dr. / Rumeli Mektupları

HOŞGÖRÜ DEĞİL İSTİMALET

 

NEDENDİR bilinmez, ne zaman Mevlana’nın adı geçse, hemen bir hoşgörü betimlemesi yapılması nerdeyse adettten hale geldi. Oysa Mevlana’da olan hoşgörü değil ki. Kaldı ki hoşgörü, üzerinde çok konuşulmuş olan ama yine de ne olduğu tam olarak anlaşılamamış olan bir kavram. Hoşgörü, bir imparatorluk algısı, imparator ülke olmanın doğal bir vetiresi  aslında. Bunu bugünkü anlamıyla Osmanlı’yla ilişkilendirerek Osmanlı’yı bir hoşgörü ülkesi ilân etmek; bir imparatorluk bakış açısıyla hoş olsa da eksik. Osmanlı Devleti, referans aldığı düşünce sisteminde hoşgörü değil “Adalet” ve “İstimalet var.
“Adalet” kavramı; topyekün bir hukuk düzenini ve bu düzende hukukun üstünlüğünü ifade eder. Bu düzen içinde “Adalet”in salt eşitlik anlamına mündemiç olmadığı çok açıktır.  Fatih Sultan Mehmed’in, ilk İstanbul Kadısı olarak kabul edilen Hızır Bey tarafından mahkemeye celbedilmesi ve herhangi bir sanık gibi yargılanması bu “Adalet” duygu ve düşüncesinin eseridir. “İstimalet” kavramı da, Batılı tarzda “Hoşgörü” değildir. Çünkü Osmanlı Devleti’nin  “İstimalet” kavramı ile IV. Henri'nin ilan ettiği "Nantes Buyruğu”nda yerini almış olan ve daha çok Voltaire tarafından yaygınlaştırılmış olan ”Hoşgörü” kavramı birbirinden tamamen farklıdır.  “Hoşgörü” kavramı; karar almayı, çaresizliğin çaresi olarak gören demokrasinin “Görece” ile birlikte kullandığı bir kavramdır. Thomas Paine hoşgörüyü: “Hoşgörüsüzlüğün zıddı değil, hoşgörüsüzlüğün sahtesi” olarak tanımlar. Oysa  “İstimalet”, hoşgörüden farklı olarak,  farklı düşünce ve inanç sahiplerinin  düşünce ve inançlarına  müsamaha  göstermek değil, bununla beraber,  düşünce ve  inançların korunması ve başkaları tarafından bozulmasına, ifsada uğratılmasına da izin vermemektir. Bugün İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde olmayan bu durum, Osmanlı Devleti’nin temel unsuru olarak asırlar boyunca uygulanmıştır. 
Adalet ve İstimalet’in en saf ve en duru bir şekilde tebellür etmiş hali; Fatih Sultan Mehmed’in 28 Mayıs 1463 tarihinde, Bosna rahipleri ile ilgili çıkardığı fermandır. Söz konusu ferman şöyledir:
“Ben, Fatih Sultan Han, bütün dünyaya ilân ediyorum ki; kendilerine bu padişah fermanı verilen Bosnalı Fransiskenler himâyem altındadır ve emrediyorum:
Hiç kimse ne bu adı geçen insanları ne de onların kiliselerini rahatsız etmesin ve zarar vermesin. İmparatorluğumda huzur içerisinde yaşasınlar ve bu göçmen durumuna düşen insanlar özgür ve güvenlik içerisinde yaşasınlar. Devletimdeki tüm memleketlere dönüp korkusuzca kendi manastırlarına yerleşsinler.
Ne padişahlık eşrâfından, ne vezirlerden veya memurlardan, ne hizmetkârlarımdan, ne de  ülkemin vatandaşlarından hiç kimse bu insanların onurunu kırmayacak ve onlara zarar vermeyecektir.
Hiç kimse bu insanların hayatlarına, mallarına ve kiliselerine saldırmasın, hor görmesin veya tehlikeye atmasın. Hatta bu insanlar başka ülkelerden devletime birisini getirirse onlar da aynı haklara sahiptir.
Bu padişah fermanını ilân ederek, burada, yerlerin, göklerin yaratıcısı ve efendisi Allah, Allah'ın elçisi aziz peygamberimiz Muhammed Mustafa (S.A.V) ve 124 bin peygamber ile kuşandığım kılıç adına yemin ediyorum ki;
Emrime uyarak bana sadık kaldıkları sürece tebaamdan hiç kimse, bu fermanda yazılanların aksini yapmayacaktır.” 

Tarih: 21 Ocak 2018 Pazar    Hit: 1814




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol