Merhabalar saygı değer Paşavizyon okurlarım,
Cumhuriyetimizin yüz birinci yaşında Türkiye’nin hangi aşamalardan geçtiği ve nerden nereye geldiği hakkında bazı gerçekleri paylaşmaya çalışacağım. Cumhuriyetimizin kuruluşunda sahip olduğumuzun ne kadar fazlasına sahibiz veya değerlerimizden neler kaybetmişiz.
Cumhuriyetin ilanından sonra ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılıyor. Bu yapılan nüfus sayımında Türkiye’nin nüfusu on üç milyon civarında ve nüfusun büyük bir kısmı kırsal kesimlerde yaşamakta ve nüfusun okur yazarlık oranı yüzde on civarındadır. Yani Türk halkı o devirde tamamen cahil bir topluluk idi. Birçok kişinin söylediği gibi harf devriminin yapılması ile halk bir gecede cahil bırakıldı söylemi hiç doğru değildir. Halk zaten cahil idi. Halkın çoğu kırsalda yaşadığı için o yıllarda ve sonrasında ilkel koşullarla tarım yapıldığı halde kendi ihtiyaçlarına tarımsal ürünlerle yeten bir ülke idi. 2000’ li yıllara kadar bu böyle devam etti. Cumhuriyetin ilk yıllarında tarıma verilen önem ve akabinde ürün artışıyla beraber ihracatta başlamıştır. Gelişmekte olan veya gelişerek modern hayatta geçmeye çalışan bir toplumun ihtiyaçları da gelişmekteydi. Sanayide gelişmek için, sanayinin ana hammaddesi olan demir ve çelik üretimine geçmek gerekiyordu, bunun için demir çelik fabrikaları kuruldu. Kerpiç yapılardan betonarme ve tuğladan yapılmış binalara ihtiyaç vardı. Bunun için çimento fabrikaları kuruldu. İnsanların giyinme ihtiyaçları içinde Sümerbank tarafından basma fabrikaları kuruldu. Bu fabrikaları destekleyen pamuk üretimi uygun bölgelerde teşvik edildi. Okuma yazma seferberliği için kağıt üretmek gerekiyordu, Seka kağıt fabrikaları kurularak bu ihtiyaç karşılandı. Bu kurulan fabrikaların çoğu Rusya’ya narenciye ihraç edilerek yapıldı. Bu yıllarda Türkiye Cumhuriyeti devleti Osmanlının Avrupa ülkelerine olan borçlarının tamamını ödedi.
Cumhuriyetimizin ilk yirmi, otuz yıllarında kurulan köy enstitüsünün sayesinde okur yazar oranımız ellili yıllara gelindiğinde yüzde kırkıları geçmişti bile. Bu başarıya, sistemin içinde aile, toplum, görenek ve okul bir arada katılarak ulaşmış ve elde edilen sonuç taktire şayan bir noktaya gelmiştir. Eğitim kalitesi de bu günkü eğitim düzeyinin çok çok üzerinde. Eğitimin tamamı devlet tarafından ve mecburi. Yani vatandaş, çocukları için eğitime herhangi bir para ödemiyorlar idi. Şimdi öylemi? Bir ilk okul öğrencisinin yıllık gideri özel okullarda yirmi asgari ücretin üzerinde.
Yeni Cumhuriyetin ilk yıllarında baş gösteren salgın hastalıklarla mücadele eden sağlık bakanlığı o yılların ölümcül çiçek hastalığını yok eden çiçek aşısını Türkiye kendi imkanları ile üreterek kısa zamanda bu salgından kurtulmuştur. Bebek ölümleri çok düşük seviyelere indirilmiştir.
Cumhuriyetin ilk on, yirmi yıllının bu kadar başarılı geçmesinin en önemli etkilerinden biride, o dönemin bakanları, devlet görevlileri, devlet memur ve işçilerinin özverileri ile sadece devletin bekası ve yükselişi için var güçleri ile çalışmaları idi topyekün bir çalışma ile önce vatan diyerek bu işler başarıldı. En önemli etken bu idi.
Cumhuriyetimizin 101. yılına geldiğimizde durumun nasıl olduğunu gözden geçirirsek görüyoruz ki her şey şirazesinden çıkmış. Bin bir zorlukla yapılan fabrikaların tamamı özelleştirme adı altında satıldı. Kimlere ne kadara, nasıl satıldığı malumunuzdur. Özeleştirme yaparsınız, fakat ülke savunmasını etkileyecek tesisleri kesinlikle satmamak gerekir. Mesela savunma sanayi tesisleri, petrol kimya fabrikaları, limanlarımız, iletişim gereksinimimizi karşılayan telefon operatörleri kesinlikle satılmaması gereken yerler. Bunun yanında madenlerimizin tamamına yakını yabancı firmalara ruhsatlandırılmış ve onlar tarafından işletilmektedir. Sizin anlayacağınız bütün stratejik değerlerimiz özelleştirmeye kurban edildi.
Eğitimde geleceğimizin teminatı çocuklarımızın durumu çok daha vahim, devlet okullarındaki eğitim ve çalışma şartları o kadar kötüleşti ki, aileler çocuklarına daha iyi eğitim verebilme ümidi ile özel eğitim kurumlarına adeta zorla yönlendiriyorlar, buna yüksek öğretim de dahil.
Sağlıkta geldiğimiz durum içler acısı. Ücretsiz sağlık hizmetlerinden yola çıkan hükümet, son yıllarda işi o kadar paraya döktü ki daha fazla para kazanmak için çocukları, yeni doğan yavrularımızı hastane hastane dolaştırdıktan sonra ölüme terk ediyorlar. İnsanlarımız korkudan hastaneye gitmekten de vazgeçiyorlar.
Saygıdeğer okurlarım bir şekilde bozulan ekonomik durum düzelir, satılan fabrikaların yerine yenileri yapılabilir ama büyük bir bozukluğa uğramış toplum ahlakı nasıl düzelecek meçhul. Ciddi kararlarla ve disiplinli bir eğitim programı ile ancak iki veya üç nesil sonra düzelecek bir kayıp, oda hemen tedbir alınırsa. Türk toplumunun on beş, yirmi yılda nasıl bu halle geldiği ortada. Eğitimsiz vizyonsuz, tecrübesiz yönetimler, hiçbir şeyi sorgulamayan, araştırmayan eğitimsiz, vizyonsuz nesiller yetiştirir bu yaşanmış bir gerçektir. Bizde sonucu yaşayarak gördük.
Daha huzurlu, geleceğimizden umutlu olduğumuz günlere inşallah. Hoşça kalın sağlıkla kalın Allaha emanet olun.